16.BÖLÜM

2.3K 110 55
                                    

16.BÖLÜM

Tık, tık, tık.

Gözlerimi kırpıştıra kırpıştıra aralıyorsam sebebi bu tok sesli tıklatmaydı. Hemen sonrasında kulağımı çeşmeden akan su sesi doldurdu. Fakat yarıya kadar zar zor açılan göz kapaklarım, rahatsız edici seslere rağmen uyku akan gözlerimin önüne tekrar örtüldü.

"Dolu mu?"

Bir kadının sesi dibimden denecek kadar yakından geldi. Gözlerimi açıp bakma ihtiyacı hissettim ama uyuma isteğim yine ağır bastı.

"Orası kilitli." dediğini duydum başka bir kadının. "Kapatmışlar."

Kaşlarımı memnuniyetsizlikle çattım.
Birazcık sessiz olamazlar mıydı? Ne güzel artık tıklatma sesi ve çeşme sesi de kesilmişti.

"Kapata kapata alaturka tuvaleti mi kapatmışlar? Of. Klozet kullanmam ben ya."

"Alaturka tuvalet orada değil ki. Köşedekinde."

Ne tuvaleti? Neyden bahsediyorlardı? Hem... kimdi bu kadınlar?

"Ha öyle mi? İlk tuvalette diye hatırlıyordum. Başka havaalanının lavabosuyla karıştırdım sanırım. Teşekkür ederim."

Havaalanı kelimesini duymamla vücuduma elektrik çarpmış gibi oldum ve birkaç saniye önce tonlarca ağırlıklaymış gibi hissettiğim göz kapaklarım hızla açıldı.

1 metre anca uzağımda olan beyaz kapıya bön bön bakarken bilincim bulunduğum yerden bihaberdi.

Kafamı ve bedenimi yandan devirdiğim duvarın fayansı gözüme ilişti; saçma ve nedensiz bir şekilde fayansın desenini inceledim. Sonra bakışlarım aşağı indi ve duvara asılı tuvalet kağıdına baktım. Kaşlarım neler olduğuna dair bir anlam veremediğimden çatıldı. Başımla beraber vücudumu ağır ağır doğrulturken şapşal şapşal üzerine oturduğum klozet kapağına bakıyordum. Arka köşedeki çöp kovasına da aynı şekilde baktım.

Bir tuvaletteydim. Tuvaletteydim de... neden dizlerimin önünde küçük bavulum vardı?

Boş bakışlarım, bavulumdan sonra tuvalette inceleyecek başka nesne kalmadığından en başa döndü; beyaz kapıya. Fakat bu sefer sadece kapı değildi, adeta beyaz perdeydi. Gözlerim ise projeksiyon.

İnsanların bana bakışlarını hatırlıyordum. Beni kızlar tuvaletindeki olaydan tanıyan güvenlikçi ablayı da. O an hissettiğim saklanma hissi, anımsarken bile benimleydi şu an. Keşke şalla yüzümü saklamaya çalışmak yetseydi utancımı gidermeye. Yeterdi belki de, ben o tanıdık kahverengi gözlerle kesişmeseydim.

''Of, of, of.'' Ellerimle kafamı iki yandan tuttum ve hiç bozmadan öne eğilip dirseklerimi dizimin üzerine koydum. Kendimi oturduğum klozette öne geri sallıyordum.

Cidden insan utançtan ölür müydü? İki saniye gördüğüm suratı silinmiyordu aklımdan. Nasıl da gülümsüyordu. Gıcık! Paldır küldür kızlar tuvaletine koşarken kahkaha attı mı acaba? Zamanında bu kızla nasıl sevgili oldum deyip utandı mı?

Sıkıntıyla nefes verirken kendimi sallamayı kestim. Kafamı ellerimin arasından çıkarıp sırtımı doğrulttum. Ellerimle yüzümü yellerken ''Tamam, geçti gitti, düşünme, düşünme.'' diyerek kendimi yatıştırmaya çalıştım. ''Zamanla her şey unutulur.''

Hem bugünden itibaren onu hatırlatacak bir şey duymayacaktım kimseden. Amcasıyla neler yaptığını anlatan Işıl olmayacaktı ya da laf arasında onun adını geçiren Fırat Abi. Çünkü ben Almanya'ya gidiyordum.

Ben Almanya'ya gidiyordum.

Almanya'ya, ben,...

Ellerimle yüzümü yellemem kesildi. Daha doğrusu havada asılı kaldı. Gözlerim irice açıldığında en baştan beri gelmem gereken noktadaydım, esas konuda.

BİR ZAMANLAR AŞIKTIKWhere stories live. Discover now