26.BÖLÜM

2.3K 171 47
                                    

26.BÖLÜM

Evlerinin zilini çalmamın üzerine Bernaların çelik kapılarını açmalarını beklemeye koyulmuşken, vakti ayak bileğime yapışan biber çekirdeklerini tenimden ayıklamakla değerlendiriyordum. Bernaların bir komşusu salça yapmak için kırmızıbiber almış ve şu anda bina girişinde bütün komşular toplaşmış halde biber temizliyorlardı. Onlar biber çekirdeklerini çırptıkları esnada uzaktan binalarına yaklaşmakta olan beni görmüşlerdi. Yanlarına tam varmadan bu kız kim ana başlıklı fısır fısır bir konuşmalarını işitmeden işitmiştim.

Berna'yla on iki yıllık arkadaşlığımız boyunca birbirimizin evine git gel yaptığımızdan bu soruyu sorabilecek bir komşunun olmaması gerekirdi. Bernagilin mobeselerini köhne buldum. Bizimkiler öyle miydi hiç; dipçik gibi sağlamdı; birinci kat komşumuz Azize Teyze sağ olsun... Binaya kim giriyor, kim çıkıyor, kim nereye gitmiş, kim nereden gelmiş tarzı her türlü bilgiye binanın kapısına doksan derecelik açıyla denk düşen salon penceresi sayesinde hakimdi. Kadında öyle bir merak vardı ki vaktinde o cephedeki evi satın almasının sebebi binadaki hareketliliği görebilmek içindi bence.

''Hoş geldin Zehra Abla.'' Kapının açılmasıyla başı telefona eğik Hakan'la karşılaştım. Savaş oyunu oynadığı atış seslerinden anlaşılıyordu.

''Hoş bulduk.'' dedim tohumları çöpe atmak için avucumda tutup. Sonra o elimin tersiyle boynumdaki teri sildim. Hava sıcaktı ve yürüyüş terletmişti. Adana yine bilindiği gibiydi. ''Ablan nerede?''

Birkaç saat sonraki düğün için internetten sipariş ettiğim ipli parlak saten buz mavisi elbisesine mağaza poşeti ve mezuniyetimde giydiğim bağcıklı ince topuk beyaz ayakkabıya kutu ararken Berna'yla telefonda konuşuyorduk; birazdan evden çıkıp kendisini istemesine hazırlamak -kendimi de düğüne hazırlatmak- için geleceğimi söylemiştim. İnsan kuaförünü karşılamaz mıydı?

''Bilmiyorum.'' Hakan bir an olsun başını telefondaki oyundan kaldırmadan salonlarına girdi. Şimdiki çocukların şu hali acınacak haldeydi; hepsi teknolojinin kölesiydi.

Çelik kapıyı kapatmak bana düştüğü için hole girdikten sonra ilk işim onu örtmek oldu. Sonra içinde elbisemin yanı sıra ayakkabı kutusu ve saç düzleştiricisi de bulanan poşetimi çantamla beraber bir köşeye bırakıp salona geçtim. Fakat içeride telefona yumulmuş Hakan'dan ve televizyona kitlenmiş Ozan'dan başka kimse yoktu.

''Berna? Neredesin kız?'' diye seslendim salondan hole çıkıp. Kendilerini gerçek dünyadan soyutlayan ikiz kardeşlerin, ablalarının veya annelerinin yerinden haberdar olduklarını zannetmiyordum.

''Mutfaktayım kanka, buraya gel!'' diye seslendi Berna. ''Hem birazdan çikolatalı kek pişecek, sıcak sıcak yersin.''

''Sen hani gelin diyetindeydin Berna.'' Bir hafta önce Madrid'den Adana'ya döndüğüm gün başladığı sıkı diyetinin son kullanma tarihi bugünmüş demek ki.

''Bozmadım kanka. Annem keki ikizler için yaptı. Ben yemeyeceğim.'' Ağlamaklı sesler çıkardı.

''Hıı mutfakta olduğunu söyleyince bir şeyler tırtıklıyorsun san-'' Lafım ağzıma tıkandı çünkü mutfakta görülebilecek en bilindik manzara yemek yapmak, yemek yemek veya bulaşık yıkamaktı öyle değil mi? Hiç olmazsa mutfak temizliği olurdu. Fakat bu seçeneklerin hiçbiri beni karşılamadı. Kapı eşiğinde ''Kanka ne yapıyorsun sen?'' diye sordum kafasını buzdolabının buzluk kısmına sokmuş Berna'ya.

''Kanka sıcak.'' dedi son heceyi uzatarak. Çenesini buzluğa koymuştu ve kafasını dondurucudan çıkan sise benzer buhar sarmalamıştı. ''Ne yapayım? Annem misafirden misafire açıyor klimayı.'' Benim annem de aynısıydı.

BİR ZAMANLAR AŞIKTIKWhere stories live. Discover now