9.BÖLÜM

2.1K 127 29
                                    

1.000 okumaya ulaştık! Darısı 10.000'e inşallah.

Beğenerek okuyorsanız yıldıza tık tık. Oylar yalnız hissetmememe ve harcadığım zamana değdiğini hissettiriyor o yüzden çok kıymetli.

Keyifli okumalar☁️

~

9.BÖLÜM

Zamanın durmasını istediğim anlar çok olmuştu; bazen rezilliğimden, bazen anın güzelliğinden. Fakat zaman, hiç durmadan akar giderdi.

Bu gerçeğe rağmen insanlar, zaman durması denilince onun hakkında iki çift laf edebiliyordu. Çünkü kişiyi sarsan bir şey olur ve zihniniz size zamanın durduğu algısını yaşatırdı.

Şu an, Adana Havaalanının dışında hayat devam ediyordu. Anons ve insan sesleri yoğrulup kulağıma ulaştığına göre havaalanının içinde de devam ediyordu. Ama havaalanındaki Bulut Havayolları şirketinin çalışanlarına özel bekleme odasında devam ediyor muydu?

Kesin ediyordu ama Işıl'ın, sabah ataç kutusu olmaktan emekli ettiğim plastik kutumu zemine çarptığını gördüğümden beri geçen zamanı algılamakta güçlük çekiyordum.

Keşke, dün akşam elim kırılsaydı da o tektaşı gizlediğim yerden çıkarmasaydım.

Keşke, sabah plastik kutuyu göz önünden kaldırmadan evden çıkmasaydım.

Keşke, her şey tıkırında ilerliyorken Işıl'dan kutuyu almaya kalkışmasaydım.

Keşke ama keşke şu an yer yarılsaydı da içine girseydim.

Utku'ya az önce senden nefret ediyorum diyerek fısıltıyla nefret kusmuştum. Şimdi ise onun ayaklarının dibinde, çoktan kır bahçesinin toprağına karıştığını zannettiği yüzük vardı.

Samimi söylüyorum ki başımdan aşağı kaynar su döküldü ama dökülmedi.

Öyle utanç verici, öyle şok edici, öyle bir algı kapanması yaşatan bir andı ki bu, ben daha ne kadar çömeldiğim yerde kilitlenip kalacaktım, kestiremiyordum. En azından tektaşa doğru uzanan elimi indirseydim ama çaresizce kendimi bunun bir rüya olduğuna inandırmakla meşguldüm.

''Tektaş mı o? Gerçek mi?''

Daha fazla yerin dibine batamam diye düşünmüştüm. Bunun bir tık üstü gelmez, daha fazla utanamam dedim ama Fırat Abi'yi duyduktan sonra anladım her zaman bir üstü olduğunu. Dilden duymak daha beter hissettirmişti.

''Sahte, abi.''

Kafamdaki ses öğrendi diye çığlık atarken bir yandan da ölümüne inkar ediyordu durumu.

Ortadan kaybolmak istedim. Havada asılı kalan elimi zorla indirdim. Kafamı kaldıramadım. Kimsenin suratına bakamazdım. Hatta sol ayağımda ufaktan karıncalanmalar hissetmeye başlamasaydım topuklamıştım bile. Yeterince rezil olmuştum ve kaçarak daha fazla rezil olmayı Utku ile yüzleşmeye tercih ederdim.

Olan oldu diyebilmek, bunu kabullenmek, biraz olsun nöronlarım arasındaki bağlantımı düzene soktu. Ben de yaşam belirtilerime geri kavuştum.

Diz çöktüğüm yerden kaçıp gitmek için hızla ayağa fırladığımda, hissettiğim karıncalanmanın çoktan uyuşmaya dönüştüğünü müthiş bir iğne batma hissiyle tecrübe ederek öğrendim. Acısından yüzümü buruşturdum. Yine de can havliyle o adımı attım. Diğer adımı da atmıştım ki uyuşan ayağım ağırlığımı taşıyamadı ve diz kapağım büküldü. Ne olduğu anlayamadığım o kısacık an bana felçmişim gibi hissettirmişti.

BİR ZAMANLAR AŞIKTIKWhere stories live. Discover now