Midnight memories

109 10 10
                                    

Uyandığımda hala duyduklarımın ve olduğum yerin etkisindeydim. Dört ay boyunca aldığım her soluk boğazıma takılmış, baktığım herşey bir şekilde yine olduğum yeri, olmak istediğim yeri anımsatmıştı bana. Her gece izlediğim manzara aynı sanıyordum, bana hep gece olduğunu fark edene kadar. Gölgesine razı geldiğim Louis'nin, kendini çektiği karanlıktı belki de kaybolduğum. Ben gölgesine razı gelirken beni kendi karanlığında kaybetmiş, karanlıkta kalmayı seçmişti. O ve onunla birlikte gelen tüm o acı hatıralardan kaçmak için gitmiş olsam da orada kaldığım her an, boğazıma takılan her soluk ve gözümden düşen her bir yaşın sonu bir gün yine burada olmak istememle bitiyordu. Herşey rağmen ne kadar mümkünsüz olsa da sesini unutmamak için çaresizce, bana o sabah, aynı evde kalıyoruz olabilir dediği anı döndürüp duruyordum zihnimde. Her seferinde de hiç unutmadığım ve unutamayacağımı birkez daha hatırlıyordum en acı şekilde. Yatağımda kaç kere yattım bilmiyordum, belki hiç. U.S bankın ışıkları her gece biraz daha parlarken, cam duvarın önündeki o koltuğa uzanıp yastığı sıkı sıkı kalbime bastırıyordum acıyı dindirmek ister gibi. O yastığın yeri orasıydı, söyleyemediklerim her defasında gözlerimden tuzlu su olarak dışarı çıkarken, gittiği an yarattığı boşluk o gece ile doluyordu.

Siyah perdeler sıkı sıkıya örtülü olduğundan içerisi sanki hala geceymiş gibi karanlıktı. Arkamı dönüp korkuyla gözlerimi açtığımda Louis dün gece olduğu yerde yoktu. Gözlerimi kapatıp tavana tam bir şekilde döndüm ve kafamı altındaki yastığa bastırabildiğim kadar bastırdım. Kendimi öyle sıkmıştım ki, gözümden akan tuzlu su yastığı ıslatmıştı. Bedenimi kaldırıp ayaklarım yere değene kadar yatakta aşağı doğru kaydım ve ayağa kalkıp kapıyı açtım. Sanki tüm herşey bitmiş gibi yavaşça merdivenlere ilerleyip aşağı baktığımda Louis salonda yoktu. Acıyla tekrar odaya girip yatağa yattığımda açık kapıdan yan odanın, benim odamın sesi gelmişti. Ardından içeriye giren Louis ile kalbim az önce sıkıştığı kafesini parçalayacak gibi atmaya başlamıştı. Kapalı gözlerimden akan tuzlu su burnumun üstünden yol alıp yastığı ıslattığında arkamda olduğunu bildiğim Louis hala hareketsizce duruyordu.

"Ah, hala uyuyor musun?"

Dört ay önceki o sabahı hatırlattığında içinde olduğum şeyden dolayı gülememiştim.

"Hadi ama Harry. Bunu birkez daha denemeyeceksin değil mi?"

"Birkere de inanmış gibi yapsan ne olur?"

O sonsuz gecenin sabahıyla kaşlarım istemeden çatıldı. Louis bir sorun olduğunu anlayıp yatağın üstüne çıktığında yavaşça saçlarımı çekti.

"Harry, sorun ne?"

"Seni göremedim, gittin sandım."

Birkaç saniye öylece bana baktıktan sonra dudakları yukarı kıvrılırken onu öpmek istediysem de yapamadım. Onlarca şey saklıydı o yukarı kıvrılan dudaklarda. Hala gidebileceğini düşündüğümü açıkça söylemiştim.

"Bir daha ne ben gidebilirim, ne de gitmene izin verebilirim, Harry. O gün arabadan indiğin anda içinde sen olan ne varsa benden gidecek sandım."

Burnunu boynuma doğru yaklaştırdığında biraz daha kısık geliyordu sesi.

"Kokunu çaldın benden. Beni benden çaldın sen."

Konuşurken boynumu okşayan sıcak soluğu ile bu olmadan bu kadar süre nasıl yaşadım düşünmeye başlamıştım.

Boynumdan çekildiğinde kafama sert bir darbe almış gibi hissetmiştim.

Two hearts in one home | LarryOnde as histórias ganham vida. Descobre agora