Little spoon

111 14 27
                                    

Harry'i yine yattığı yerden kaldırdığımda kucağımda açtı gözlerini. Nerede olduğunu kavrayarak bir süre bana baktıktan sonra omzumu ittirerek inmek istedi.

"Bırak beni."

Bir haftadır bu böyle sürüyordu. Harry Josh'u yaralı geldiği gece benim yüzümden bıraktığını söyleyemediğinden ancak onu evde bırakıp yanıma geldiği için kendini suçladığını söylüyordu.

Onu bırakmayarak yattığı koltuktan yatağımıza taşırken bu defa kendini yana atarak kollarım arasından kaçarken ancak acıyla baktım gözlerine.

"Sana, beni bırak dediğimde bırak."

Birşey söylemeden gözlerine bir hafta sonra ilk defa böylesine bakarken anında bundan kaçarak yatak odamıza ilerledi. Evet, en son bir hafta önce girdiğim yatak odamız.

Yanında yatmamı istemediğinden değil de aynı yatakta yatarken ona sarılamamak bana herşeyden daha dayanılamaz geliyordu.

O gittiğinde bahçeye çıkıp birkaç şişenin dibini görmüş ve öylece, aklım ve geriye kalan her bir parçam Harry ile doluyken, ışıkları ile parlayan havuzu öylece izlemiştim.

Yatak odamıza doğru baktığımda güzel bebeğimin beni izlediğini gördüm ve ben de aynı tepkisizlikle onu izledim. Onun da böyle olmak istemediğini biliyordum ama çok acı çekiyordu Josh için.

O da benim gibi bu uzaklığa dayanamayarak şahit olmak istemediğinden daha da uzaklaştı ve ışığı kapattı. Bir haftadır ona en yakın olduğum andı kucağıma aldığım an.

Onun uyuduğuna emin olarak yatak odası kapısı önünde durduğumda bir süre kapalı kapıya yaslı durarak gözlerimi kapattım. Onu iyileştiren ben olmak istiyordum. Ona iyi gelen, yaralarını saran ben olmak istiyordum. Ve bugüne kadar her ne olursa olsun sığınacağı o kolların yine ben olduğumu sanıyordum. Ama bununla görmüştüm ki Harry yine bana değil sessizlik ve karanlığın kollarında bekliyordu iyileşmeyi. Peki beni böylesine yaralarken, sonra beni de iyileştirebilecek miydi?

Kapıyı açtığımda yüzü cama dönük bir şekilde uyuyakaldığını gördüm. Işığı kapattığında da yataktan bahçedeki beni izlemişti yine.

Yavaşça ona yaklaştığımda, kalbim her defasında olduğu gibi ona yaklaştıkça sanki atışlarının sesi onu uyandıracak gibiydi. Herşeye alışabilirdim ama Harry ile alakalı hiçbir şeye alışmam mümkün değildi.

Yatağın diğer tarafına ilerleyip yüzü hizasında diz çöktüğümde, güzelliği ile kalbimde hissettiğim o acı ağır gelmişti. Benim bebeğim çok güzeldi. Bir benzeri daha yoktu ve zaten olamazdı da. Bu dünya için her bir parçası çok fazlaydı.

Elimi yavaşça yanağında gezdirdiğimde teninin sıcaklığı ile farketmiştim yokluğunda ne denli üşüdüğümü. Güzelliğin, karşımdaki kalp ve beden için fazla alelade olduğunu bildiğim yüzünü onu uyandırmaktan korkarak yavaşça, kalbimle sevdim.

"Sen sustukça ben her geride kalan an biraz daha yok oluyorum. Susacaksan kollarımda sus. Kaybolacaksan benimle kaybol..."

Fısıltıyla konuşurken kurumuş dudakları üstüne minik bir öpücük bırakarak onları ıslattım. Tadı dudaklarıma mühürlenirken bir kez daha uzandım ve öptüğüm sırada ellerimi uhuletle saçları arasından geçirdim. Bu defa parmaklarımda saçlarının izi kalırken dayanamayarak ben de yatağa çıktım ve arkasına geçerek ona hafifçe sarıldım. Oysa önceden ona sıkıca sarılır, o da göğsüme saklardı kendini. O zamanlar belki birtek orada savunmasız, yanliz hissetmiyordu. Ama şimdi ona sarılırken bile tereddütte kalıyor olmak, kalbime o soluklarımda boğulmama sebep olan acıyı saplıyordu.

Two hearts in one home | LarryWhere stories live. Discover now