A morning sun

96 13 7
                                    

Gözlerimi açtığımda karşılaştığım karanlık odada ayağa kalkıp zorlukla gördüğüm kapıya ilerleyip kapı kolunu indirdim. En azından korktuğum şey başıma gelmemiş kapı sessizce aralanmıştı. Açtığım kapıyla uzun bir koridor ve ardında ne olduğunu bilmediğim kapılarla karşılaştım. Yerde, siyah halının iki yanındaki ışıklar koridoru loş bir şekilde dolduruyordu. Tereddütle yan odanın kapısını açıp içeri girdim. Boş olduğunu görmemle yanındaki odaya girdiysem de burası da farklı değildi. Sonunda koridordaki tüm odaların boş olduğunu farketmemle arkamı dönüp asansöre ilerleyecekken olduğum katta durmasıyla hızla yanımda kalan odaya girip kapıyı aralık bıraktım. Odanın konumundan dolayı kim olduğunu göremesem de gelen kapı sesiyle ilk çıktığım odaya girdiğini anlamıştım. O odaya girdiğinde kapıyı biraz daha aralayıp asansöre baktım. Radikal bir kararla kapıyı açıp asansöre koşmaya başladıysam da asansöre birkaç adım kalmışken bana sarılan kollarla durmak zorunda kaldım.

"Harry." dediğinde, aniden durdurdum hareketlerimi. Sayesinde yokluk krizi eşiğinde gezindiğim her bir santimi şimdi en az hissettirdikleri kadar gerçek bir şekilde karşımda duran bedene sardım kollarımı. Bedenimin dört yanını saran endişe sarmaşıkları şimdi yerini benden çok uzakta kalan o hislere bırakmıştı. Bedenimden hiç ayrılmamış kolları beni daha sıkı sararken elleri sessizce sırtımda geziniyordu sanki acıyı dindirmek ister gibi. Öyle sıcak hissettiriyordu ki elleri, kalbimde hissettirdiklerinin sadece binde birini ellerini sırtımda gezdirerek bana yaşatabiliyor olması saniyeler içinde, yokluk krizleri geçirmeme neden olan bu sıcaklıktan nasıl uzak kalabildiğimi defalarca düşünmeme neden olmuştu geçen dört aydan sonra.

Binanın zirvesinden aşağıya indiğimizde yine o kaçınılmaz sonu bilerek bindim arabaya. Dakikalar sonra inecek, onu bir daha ne zaman göreceğimi bilmeyerek geçirecektim günlerimi. Zayn ile kaldığımdan beri kendi evimde olduğu gibi odama çekilip sessizce birşeylerin gölgesinde düşünmeme izin vermiyor, beni yanlız bırakmıyordu. Olmak istediğim yerde, istediğim sıcaklıkla sarmalanmak istiyordum sadece. Herşeyin iyi olacağı sözünün onun dudaklarından dökülmesini istiyordum. Araba tanıdık kapıdan içeri girdiğinde bunu her ne kadar istesem de içimdeki sızı kendini belli ediyordu.

Araba inmem için kapının önünde durduğunda benimle birlikte aşağı inip kapıyı açarken uzun uzun bakıyordum her yere. Kapıyı açtığında tereddütle içeriye girdim. Hiçbir şey değişmemişti. Gözlerim ilk olarak Louis evde yokken kurallarını çiğneyip saat gece yarısını geçmesine rağmen onu beklediğim koltuğu bulduğunda gecenin devamını ve o zaman yaşadığım bedensel acıyı düşündüm. O zaman üzüntü olarak gördüğüm şey ile şimdi ki üzüntülerim çok farklıydı. Basit bir yakıştırma olarak görüyordum üzülmeyi böylesine paramparça hislere.

"Odamdan istediğini alabilirsin." dedi, koltuğa otururken.

Yukarı çıkıp odasına girdiğimde herşey aynı duruyordu. Kaldığım yerden devam etmeyi çok isterdim eğer kendimi kilometreler ötesi gecelerden birinde kaybetmeseydim. Dolabının her zamanki kısmını açtığımda daha önce giydiğim siyah tişörtü ve şortu alıp üstüme geçirdim. Tişörtü başımdan geçirirken biraz beklemiş, bundan nasıl o kadar uzağa gidebildiğimi sormuştum kendime saniyeler içinde sayamayacağım kadar çok kez.

Yatağa doğru yaklaştıysam da elleyemeden sanki aylar boyunca her gün buradaki bir gece için ağlamamışım gibi bir kez daha doldu gözlerim.

"Ben gölgene bile razı gelmiştim ama sen karanlıkta kalmayı seçtin."

Fısıldadım sessizce.

Kalbime bıraktığı tohum yine kendisi için yağan yağmurlarda, göz yaşlarımla bir çölde yapraklarını ortaya çıkarmıştı. Ben onun karanlığında onunla kaybolmak istediysem de beni hiç bilmediğim gecelerin karanlığında bırakmıştı.

Two hearts in one home | LarryOù les histoires vivent. Découvrez maintenant