Day by Day

67 8 18
                                    

Louis'nin bugün misafiri olduğu için Niall, Liam ve Zayn ile dışarı çıksak da gelmemişti. Yokluğunda geçen saatler şimdi anlamsız birer hatıra olarak kazınırken binanın çatısına çıktım.

Tüm çevresi belimden biraz yukarı kadar gelen camlar ile kaplıydı. Yerler ise mat siyahtı. Siyah gökyüzü sanki hiç olmadığı kadar parlak gibiydi bu gece.

Etrafa bakarken Louis'nin en uçta olduğunu görmem ile geri dönmek istesem de bunun yerine arkama yaslanarak onu izlemeyi seçtim.

Kollarını iki yana doğru yayarak camın bittiği yeri tutuyor, kafası ise aşağı doğru arabalarla dolu Los Angeles'a bakıyordu.

Ona şimdi sıkıca sarılarak kalbime doğru bastırmak istiyordum. Kalbimdeki bu zifiri sessiz karanlığı dindirmek, acıyı hafifletmek için sıkıca sarılarak kalbini kalbimde hissetmek istiyordum.

"Böyle üşüyeceksin." dediğinde, şaşırsam da tepki vermeden ona doğru ilerledim. Yanında durarak ona baktıysam da o karanlık geceye bakmaya devam etti. Fazla yüksekte olduğumuz için aşağıdan gelen araba sesleri fazla olmasa da uğultuluydu.

"Günlerdir nasıl üşüdüğüm umrunda değildi."

Bu konu hakkında konuşmak istemediği belliydi. Ama yine de yanımda kaldı. Yüzüme baksa belki nasıl acı içinde giderek yok olduğumu görecekti. Ama bakmadı.

"Söylediğin gibi bu kalp senin için atmıyorsa seni ısıtmasını bekleyemezsin."

Boğazımdaki o parmaklar yine yerini aldığında yüzüne baktım.
Bir tarafı daha karanlık görünüyordu.

"Bana hala öfkeli misin?"

Bana baktığında gözlerim sonunda gözlerine sarıldı. Her baktığında kalbimdeki biraz daha acıtıyor gibiydi.

"Sana öfkeli olamam, Harry. Ama kalbimdeki öfkeden daha yakıcı, emin ol."

Yoğun ve sert bakışına karşılık bile gözlerimi ondan çekmedim. Sanki gözlerine bakmamam için, beni zorlamak içindi eskisi gibi bakmayan gözleri.

"Kalbimdeki senin için senden bile vazgeçecek kadar büyükken, sen onu bir hiç ettin."

Ona biraz daha yaklaştım. Geri gitmedi.

"Sensiz her an, parça parça biraz daha eksiliyorum. Kalbim öyle ıssız ve sessiz ki günden güne yok oluyor gibiyim, Louis."

Bunu hissediyormuş, hissedebilirmiş gibi baktı gözlerime. Bunu duymak istemiyor gibi biraz daha sessizce konuştu.

"Seni sevmediğimi söyledin."

Karşı çıkacakken kafasını iki yana sallayarak tekrar gecenin karanlığına baktı. Bunu hatırlamak istemiyor gibiydi.

"Kendini seni sevdiğime inandırmak zorunda kaldığını söyledin."

Elimi cam üstündeki elinin üstüne yerleştirdim. Bir yandan da gözyaşlarımın ortaya çıkmaması için uğraşıyordum.

"Ağlamadan nefret ediyorum, Harry. Ağlama."

Gözlerim ay ışığında parlarken, gözyaşlarımı saklamak için burnumu çekerek ben de yüksek binanın zirvesinden Los Angeles'a baktım.

"Kalbimi acıtıyorsun." dediğimde, elini benden çekti. Az önce altında onun eli olan elime bakarak bir gözyaşı daha düşürdüm yüksek binadan aşağıya.

"Seni sevmediğimi söyledin ve lanet olsun ki hala her gözyaşında ben acı çekiyorum!"

Gözyaşlarım daha da birikirken önümü bile göremiyordum. Onları düşürmek, Louis'nin acı çektiğini bilmek istemiyordum.

Two hearts in one home | LarryWhere stories live. Discover now