Bölüm 4

2.8K 142 5
                                    

"Ne saçmalıyorsun sen?" diyebildi en sonunda. Bu zamana kadar Zayden'e karşı gelmemişti. Bu cevabı dükü de şaşırtmıştı.

"Vay vay. Demek bir dilin varmış?"

"Bu zamana kadar sana sesimi çıkarmadıysam halkıma olan vazifemi yerine getirmek içindi. Fakat beni sapık fantezilerine alet etmene izin vermemi bekliyorsan, çok yanılırsın," diye tısladı kararlılıkla genç kız. Zayden'in kaşları daha çok havaya kalktı. Aylardır sesini çıkarmayan kızın tırnaklarını çıkarması beklediği bir şey değildi. Hoşuna da gitmemişti. Zaten onun yüzünden ne zorluklara katlanmış, Alastair'i alaşağı edebilmek için gününü gecesine katmıştı. Peki bunca çabaya değmiş miydi? Elinde olan şey bir hiçti. Arzova ile yaptığı anlaşmada zarara uğramasından başka bir şey yoktu.

"Senden izin isteyen kim?" diye mırıldandı buz gibi bir sesle. Tüyler ürperticiydi fakat bu Amara'yı korkutmaya yetmemişti. Sırtını dikleştirdi ve cesurca dükün öfkeyle buğulanmış gözlerine dikti bakışlarını.

"Cesedimi çiğnersin," dedi kararlılıkla. Zayden'in yüzünde şeytani bir gülümseme oluştu. Bu kızdan zevk almak için ona dokunmasına gerek yoktu. Izdırap dolu çığlıklarının verdiği haz çok daha fazlaydı. Eli yavaşça kapının arkasında duran bastonuna uzandı.

"Kendi kalemde daha fazla alay konusu olamam," dedi usulca. Duruşu sakin gözükse de sesi titriyordu. Korkudan mı yoksa Amara'ya yapacaklarının ona vereceği zevke duyduğu heyecandan mı belli değildi. İnce askılı beyaz geceleğinin içinde kuğu gibi süzülen solgun silüete baktı. Omuzlarında eski yaraların solmuş izleri duruyordu. Onları yenileme vakti gelmişti.

Kısa bir duraksamanın ardından ikisi de aynı anda hareket etti. Zayden elindeki bastonu savururken, Amara hızla odanın diğer köşesine kaçtı. Genç adam yeniden üzerine atıldığında var gücüyle yatağa doğru atladı. Komdinin üzerinde duran sürahiyi kaldırıp dükün üzerine fırlattı ancak Zayden başını hızla eğdiği için sürahi duvara çarpıp patladı. Odanın her yerine cam parçaları savrulmuştu. Amara son çare olarak kapıya koşturdu. Kalenin içinde saklanacak bir yer bulurdu elbet. Ama Zayden'in bastonu bacaklarına kırbaç gibi çarpınca acıyla haykırarak yere kapaklandı. Bacakları öyle acıyordu ki kıpırdatamıyordu bile. Gözyaşlarından önünü göremese de yerde sürünerek tepesindeki zalimden kurtulmaya çalıştı. Fakat bu sefer baston yakıcı bir acıyla sağ kalçasına indi. Genç kız artık acıyla uluyordu.

Zayden, nefes nefese bir halde cehennem zebanisi gibi dikiliyordu yerde acıyla kıvranan genç kızın üzerinde. Bastonunu tekrar havaya kaldırmıştı ki kalenin içinde bir gürültü koptu. Öyle bir gürültüydü ki Amara bile acısını unutup başını kaldırdı ve kapının dışına kulak kabarttı. Aynı şekilde sesler dışarıdan da yükseliyordu. Baston sertçe yere düştü. Dük, bembeyaz bir yüzle pencereye koşturdu. Gördüğü manzarayla olduğu yerde sendeledi. Bu Alastair'di. Anlaşılan kaleyi ele geçirmişti. Çünkü her yerde onun vahşi askerleri koşturuyor, kendi zavallı adamlarını katlediyordu.

Amara gözlerinden ve burnundan akan yaşları elinin tersiyle sildi. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Ayağa kalkmak istiyor ancak kalçasına ve bacaklarına yediği darbelerden sonra hareket edemiyordu. Pes ederek yere yığıldı. En iyisi sonunu beklemekti. Belki de böylece bu cehennemden kurtulurdu.

O sırada odasının kapısı gürültüyle duvara çarparak açıldı. Kapıyı tek tekmeyle açan adam heybetli bir şekilde içeriye daldı.

Uzun boylu, oldukça iri yarı bir adamdı. Amara bu dev gibi adam karşısında dehşete düşmüştü. Saçları omuzlarında, uzun sakallı, çirkin suratlıydı. Yüzünün bir tarafında korkuç bir yara izi vardı.

"Alastair," diye fısıldadı titreyerek. Bu o herkesin bahsettiği canavardı. Ülkesinin baş düşmanı. Şimdi de Zayden'in topraklarını ele geçirmeye gelmişti.

Adamın vahşi gözleri Zayden'den ayrılmıyordu. Dük ise yaprak gibi titriyordu.

"Merhaba Zayden," dedi alayla. "Karşında beni görmeyi beklemiyordun sanırım."

"Ben... Ben..."

Zayden konuşamıyordu. O sırada içeriye bir grup asker girdi ve dükü kıskıvrak yakaladılar. "Ana salona götürün bu haini," diye homurdandı adam öfkeyle.

Genç adam odadan sürüklenerek çıkarılırken canının bağışlanması için yalvarıp yakarıyordu ama kimse onu duymuyordu. Dev tam odadan çıkacakken gözleri yerde yatan genç kıza kaydı. İlgiyle baştan ayağa inceledi onu.

"Düşesi de burdaymış," diye mırıldandı komik bir şeymiş gibi. Bir eliyle genç kızın kolunu tuttuğu gibi sanki bir tüymüşçesine havaya kaldırdı. Amara uçarcasına deve doğru ayaklandı. Korkudan ödü patlasa da düşmanına karşı cesur olmaya kararlıydı. Öfkeli bakışlarını, adamın ilgiyle yüzünü inceleyen gözlerine dikti.

"Senden korkmuyorum Kral Alastair," dedi tükürürcesine.

Söylediği zehir zemberek lafla kendisine olan güveni yerine gelse de sözleri adamın çok hoşuna gitmiş gibiydi. Adam güçlü bir kahkaha attı. Ardından genç kızı da çekiştirerek ana salona doğru yürümeye başladı.

Yatak odaları üst kattaydı. Ana salon ise alt katta, bir dükün hanesine göre oldukça büyük ve görkemli bir yerdi. Kalenin sarmal merdivenlerinden aşağıya sürüklenen dük yarı ağlayarak yarı kekeleyerek yalvarıyordu. Diyecek kelimeleri bittiğinde ise sadece lütfen, lütfen diye hıçkırıyordu. Amara ise sanki rüyadaymışçasına devin kolları arasında bir yaprak gibi titreyerek basamakları uçarcasına iniyordu. Yine de ne olursa olsun Zayden gibi yalvarmadan, koyu renkli gözlerini meydan okurcasına bu devin yüzüne dikerek karşılayacaktı ölümü. Sonuçta Alastair olmasa da Zayden'in elinde ölecekti. Ha bugün, ha yarın, fark etmiyordu. En azından çektiği çile artık son buluyordu.

Ana salona girdiklerinde Zayden'i tutan askerler genç adamı orta yere doğru atıverdi. Yüzüstü yere yapışan dük titreyerek dizlerinin üzerinde doğruldu. Aynı anda dev, Amara'yı bıraktı ve genç kız dizlerinin üzerine sertçe düştü. Başı dönüyor, midesi bulanıyordu. Yaşlarla dolu gözlerini kaldırıp Zayden'e ve ona yapacakları şeyi ya da şeyleri çaresizce beklemeye başladı.

Zayden artık yalvarmıyor, yaşadığı dehşeti kaldıramıyormuşçasına deli gibi lütfen, lütfen diye sayıklıyordu.

"Kralına ihanet ederken düşünecektin seni hain köpek!" diye gürledi dev. Koca ağızlı kılıcını çektiği gibi üç büyük adımda Zayden'in önüne geçti, dükün sayıklamaları haykırışa dönerken başını gövdesinden ayırdı. Kan zemine, duvarlara sıçrarken, mide bulandırıcı bir sesle yerinden kopan kafa
sekerek yere, genç karısının önüne yuvarlandı.

Amara uzaklardan kendi çığlıklarını duyuyordu. Zayden'in ölümüne üzülecek en son kişi olduğunu biliyordu ama genç adamın kan fışkıran kafası, dehşetle açılmış kalmış gözleri ve ağzına baktıkça histeri krizine girmişçesine çığlıklar atıyordu. Geri geri emekleyerek kafadan uzaklaşmaya çalıştı.

O sırada dev genç kızını kolundan tutup kaldırdığı gibi öne doğru ittirdi. "İşte bu da düşes!" diyerek genç kızın kalçasına bir tokat yapıştırdı.

Amara'nın birden sesi kesildi. Yaşadığı şoktan ötürü uğradığı hakareti algılaması geç olmuştu. Buz gibi sessizlikte yaşadığı dehşetten damarlarına pompalanan korku yerine yılların biriktirdiği öfkeye bıraktı. Arkasını dönüp var gücüyle devin suratına bir tokat yapıştırdı. Darbenin çıkardığı ses büyük odanın içerisinde yankılandı. Yediği tokatla şaşkına dönen devin kaşları çatıldı ve genç kıza öyle bir tokat attı ki Amara sert zemine yapıştı. Yeniden gözleri yuvalarından fırlamış Zayden'in kafasıyla yüz yüze geldi. Ağzına kan dolmuştu. Dev kanlı kılıcını kaldırarak yeniden gürledi. İşte şimdi sonu gelmişti.

"SENİ..!"

"GAVRİL!"

Arzovalı AmaraWhere stories live. Discover now