Bölüm 5

2.9K 158 3
                                    

"GAVRİL!"

Bir adamın öfkeli haykırışıyla dev aniden durdu, kılıcını indirerek başını öne eğdi.

"Biz konuklarımıza, özellikle de kadın konuklarımıza," dedi adam yavaş yavaş, kadın kelimesine vurguda bulunarak, "Böyle mi davranıyoruz?" diye bitirdi hayretle.

Amara gözlerini Zayden'in kesik kafasından alamazken kafası allak bullak olmuştu. Genç bir adam dizlerinin önüne çöküp nazikçe genç kızın kollarını tuttu ve dikkatle ayağa kalkmasına yardımcı oldu.

"Savaşçımın kusuruna bakmayın," dedi nazik bir sesle. Ardından öfkeli bakışlarını deve dikti. "Cezasını çekeceğinden emin olabilirsiniz. Düşese hangi elinle vurmuştun Gavril?"

Dev savaşçı olduğu yerde irkildi. Fakat itaatkar bir şekilde kılıcını tutan elini uzattı. Genç adam, savaşçının büyük avucuna baktı kısa bir an. Usulca belindeki kemerde asılı duran kılıcın hemen yanındaki keskin ağızlı hançeri çıkardı ve devin avucunun içine sapladı. Amara olduğu yerde titredi. Dev ise acıyla inlese de kılını bile kıpırdatmadı.

"Özür dile."

Gavril acıyla kısılan sesiyle Amara'ya dönerek özür diledi. Ardından genç adama dönüp yeniden başını eğdi.

"Kralım," diye fısıldadı çekilmeden önce.

Genç kız şaşkınlıkla karşısındaki adama döndü. Kral Alastair bu muydu? Ama bu adam... Çok gençti. Kendisinden en fazla iki üç yaş büyüktü. Uzun boylu, bir dansçıymış gibi zarif yapılı gencecik bir oğlandı. Fakat o karşısında çirkin, dev gibi bir canavar bekliyordu. Açık yeşil gözleri, dalgalı kumral saçları ve yüzündeki tatlı gülümseme ile bir centilmen değil.

"Prenses Amara olmalısınız," dedi genç adam, karşısındaki genç kızı süzerek. Prenses hakkında güzel olduğuna dair birkaç söz duymuştu ama duyduklarının bir hiç olduğunu genç kızın yüzüne bakarken anlıyordu. Saçları dağılmış, gözleri ağlamaktan şişmiş ve kızarmış, dudakları kurumuş ve çatlamıştı. Ama yine de hala bir şekilde güzeldi.

"Ben Kral Alastair. Kocanızı böyle trajik bir şekilde kaybetmenizi istemezdim ama," dedi ilgisiz bakışlarını Zayden'in kesik kafasına dikerek, "Ben ihaneti affetmem." Ardından bakışları yeniden genç kıza yöneldi. Titreyen zayıf vücuduna baktı. Beyaz geceliğinin eteklerine kan sıçramıştı. Yeşil gözlerini prensesin iri iri açılmış kahverengi gözlerine dikti. Kibar ama mesafeli bir tebessüm belirdi yüzünde.

"Sizi bir süre benim sarayımda misafir edeceğim," dedi kibar bir sesle. Fakat misafir kelimesini özellikle bastırarak söylemişti. Ardından genç kıza arkasını dönerek askerlerine baktı.

"Burgonya artık benim topraklarımda. Burayı askeri üs olarak kullanmak istiyorum. Bhaltair!"

Seslenişiyle birlikte uzun boylu, orta yaşlı bir adam bir adım öne geldi. Baştan aşağı zırh giyiyordu. "Kralım," diyerek başını öne eğdi.

"Bu şatoyu sana veriyorum. Üssünü buraya kuracaksın. Her on beş günde bir bana rapor vereceksin. Ve sana haber verdiğim zaman savaşa hazır olacaksın."

Bhaltair başını eğerek bir adım geri çekildi. Alastair yaşına uymayan bir ciddiyet ve ağırlıkla emirlerini sıralamaya devam etti.

"Sabah yola çıkıyoruz. Prensesin eşyalarını hazırlayın. Bir süre konuğumuz olacak. Bu süre boyunca mevkisini unutmayacak, ona hak ettiği saygıyı sunacaksınız. Saygısızlığı affetmem!"

Amara'ya başıyla selam verdi. Salondan çıkarken içlerinde Bhaltair'in de olduğu dört zırhlı adam peşlerinden gitti. Amara dağılmış bir halde, gözlerini bile kırpmadan Zayden'in kellesine bakarak salonun ortasında kalakalmış duruyordu.

Arzovalı AmaraWhere stories live. Discover now