Bölüm 25

1.2K 136 13
                                    

Amara uyumamıştı. Bitap düşmüş bir halde uyuyakaldıktan sonra gecenin yarısı sebepsiz yere uyanmıştı. Alastair yanında, yüzü ona dönük şekilde yatıyordu. Dudakları hafif aralık, huzurlu bir yüz ifadesiyle derin uykudaydı. Bir süre düzenli soluklarını dinledi onu seyrederken. Onu her zaman böyle huzurlu görmüyordu. Sürekli kontrollü ve gergin gibiydi. Gözlerini tavana dikerken derin bir nefes aldı. Belki kendisi de böyleydi.

Bir süre uyumaya çalışsa da başaramayınca sıkılıp yerinden kalktı. Alastair'i uyandırmamaya çalışarak yerde duran geceliğini alıp çıplak vücuduna geçirdi. Şömine yansa da ürpermişti. Sabahlığını giyerek şöminenin önündeki koltuğa oturdu. Sessizliğin ortasında çıtırdayan odunların seslerini, hafif hafif dalgalanan alevleri seyretti. Nedense zaman sonra ilk defa kendisini huzur dolu hissetti. Sanki nihayet evine gelmişti. Burası ne doğduğu ve büyüdüğü Arzova'nın soğuk sarayı ne de azap çektiği Burgonya Kalesi'ydi. Tuhaftı ama evinin burası, Karya Sarayı olduğunu hissediyordu. Yine de bir parçası hala Arzova'daydı. Onu ordan çıkarmalarına imkan yoktu.

İçini kemiren bir sürü şey vardı. Hayatındaki erkeklerin anlamsız tavırlarını çözmeye çalışmaktan bıkmıştı. Babasını, abisini, Alastair'i düşündü. Babası, Alastair ile anlaştıysa ya abisi korkunç bir şeyin peşindeydi ya da babası abisini kızdıracak bir şeyler planlıyordu. Sıkıntıyla dudaklarını dişledi. Babası varis olarak Rowan'ı seçmekten vazgeçmiş olabilir miydi? Yoksa iki krallığı birleştirmeyi mi düşünüyorlardı? Karya ve Arzova Krallığı. Başını yana eğip bir süre bu ihtimali düşündü. Bu fikir içini ürpertmişti, üzerindeki sabahlığa daha da sarıldı. Abisinin vereceği tepkiyi düşündü. Bu iç savaş getirirdi. Hiç istemese de buna hazırlıklı olmalıydı.

Daha fazla dayanamayıp yerinden kalktı ve sessizce odanın içinde dolaşmaya başladı. Gözüne bir türlü uyku girmiyordu. Belki uykusunu getirir niyetiyle bir köşede duran kitaplığa yürüdü. Koyu renkli ciltleri ve yaldızlı harflerle süslü kalın, ince kitapları inceledi bir süre. Daha çok politik ve dini konular üzerineydi. Felsefe kitapları da çoktu. İçlerinden eskimiş bir tanesini alıp yeniden şöminenin karşısına geçti. Yaprakların yıpranmışlığından defalarca okunduğu belli oluyordu. Bir süre kitabı okudu. İlgi çekiciydi ama yavaş yavaş uykusu geliyordu. Diğer sayfayı çevirmişti ki sayfaların arasında gördüğü şeyle duraksadı. Küçük bir kağıt parçasıydı. Parmaklarının arasına alıp üzerine baktı. Bir kadının yüzü çizilmişti. Büyük mavi gözleri, dolgun dudakları ve parlak sarı saçlarıyla, Zaria'nın küçük bir portresiydi.

Bir an dalgın dalgın resme baktı. Zaria'nın ne yaptığını merak etti. Doğum yaklaşmış olmalıydı. Doğumdan sonra ne olacaktı? Ülkenin ileri gelenleri ve lordlar kamarası gayrimeşru bir çocuğu kabullenmezlerdi. Alastair de çocuğunu ortada bırakmazdı. O zaman ne olacaktı?

🍂

Gözlerini açtığında karşısında duran Alastair'i görünce bir an korkuyla yerinden sıçradı. Belli ki elinde kitapla koltukta uyuyakalmıştı. Şömine sönmüştü, üzerinde sadece sabahlığı vardı, hem üşümüş hem de her yeri ağrımıştı.

"Neden burda uyudun?" diye sordu Alastair endişeyle.

Genç kadın omzunu silkti. "Uyuyamadım. Bir şeyler okursam belki uykum gelir diye düşündüm ama burda uyuyakalmışım."

Alastair onaylamayan bir bakış attı genç kadına. "Amara, zayıf bir bünyen var. Üşütmemen lazım. Buz gibi olmuşsun."

Amara başını salladı. "Bir şey olmaz."

Alastair onun soğuk ellerini tuttu. Amara'nın kalp atışları yeniden hızlanmış, yanakları ısınımıştı. Onun yakınlığına ve temasına ne zaman alışacaktı acaba? Halbuki Alastair ona yaklaştığı her seferinde kontrollü görünüyordu. Ona karşı hiçbir şey hissetmiyormuş gibi. Öyle mi diye düşündü dün gece dudakları ve ellerini vücudunda dolaştığırdığı anları düşünerek. Onu hiç etkiliyor muyum acaba?

Arzovalı AmaraWhere stories live. Discover now