Bölüm 14

2K 130 7
                                    

"Alastair, bu çok saçma."

Zaria aynanın karşısında saçlarını tararken birden durdu. Fırçasını masaya koyarak yatakta uzanan genç adama doğru döndü.

"Prenses bu kadar aptal birisi değil. Sana suikast düzenlemek mi?" Sinirli bir şekilde güldü. "Bu imkansız bir şey. Duyduğum en aptalca şey. Böyle bir şey yapamayacağını sen de biliyorsun."

Ayağa kalkıp yatağa doğru yürüdü. Üzerinde toz pembesi renginde ipekten bir gecelik vardı. Sarı saçları kabarmış, yüzünü bir duvak gibi çevreliyordu. Alastair'in yanına oturdu. "Bence yargısız infaz yapmamalısın. Neden böyle yaptığını sor ona."

Alastair'in çatılı kaşlarının altında yanan yeşil gözleri uzakta bir noktaya takılı kalmıştı. Üzerinde önü açık ince bir gömlek, altında da keten pantolonu vardı. Bir kolunu başının altına yerleştirmiş, bacaklarını üst üste atmıştı. Kumral saçları küme halinde alnına dökülüyordu. "Onu idam edecek değilim, Zaria," diye homurdandı.

"Peki neden idam edeceğini söyleyip zindana attın?"

"Abisine ve babasına haberi iletmek için."

"Haberleri olunca ne olacak?"

"Prenses ne planladıysa o gerçekleşecek," diye mırıldandı alçak sesle. Zaria'nın kafası karışmıştı.

"Yani sen de onun böyle bir şey yapacağına inanmıyorsun," dedi düşünceli bir şekilde. "Peki neden ona sormuyorsun?"

Alastair yattığı yerden doğruldu. Onun ayaklandığını görünce Zaria da ayağa kalktı. Genç adam yorgun bir şekilde içini çekerek kafasını kaşıdı. Sonra ayağa kalkıp şarap sürahisine doğru ilerledi.

"Prenses bir şeyler biliyor," dedi bardağını doldururken. "O adam ona bir şeyler söyledi. Bunun üzerine bu planı yaptı." Bardağı dudaklarına götürerek koca bir yudum aldı. O sırada Zaria usulca yanına sokulmuş, ince parmaklarını genç adamın bileğinin üzerine koymuştu. Mavi gözleri sevecenlikle parlıyordu.

"Neden sormuyorsun Alastair?"

Alastair huzursuz bakışlarını genç kadının melek gibi parlayan güzel yüzüne dikti. "Sorsam da söylemeyecek. Ondan öğrenmemi istemiyor. O yüzden bekleyeceğiz."

Zaria altın saçlı başını genç adamın omzuna yasladı üzüntüyle. "Kızcağızın günlerdir o karanlık ve soğuk yerde beklediğini düşündükçe kahroluyorum," diye fısıldadı.

🍂

Arzova elçileri ülkelerine daha varamadan Prenses Amara ve Labarna Ülkesi Kralı Merikh'in nişanlandığı haberi bomba gibi patladı Karya'nın üzerine. Halk tutsak prensesin bir anda nişanlanmasına anlam veremiyordu. Her şey Arzova Prensi Rowan ve Kral Merikh arasında yapılan bir anlaşma bile olup bitmişti. Herkes bunu konuşuyordu. Öyle ki tutsak olduğu zindanın küçücük penceresinden yalnızca gökyüzünü izleyebilen Amara bile haberi duymuştu.

Karnını dizlerine kadar çekmiş bir halde sert yatağının üzerine oturmuş, sırtını buz gibi duvara dayamış, dalgın dalgın gökyüzündeki yıldızları izliyordu. Yemek tepsisi yerde öylece duruyordu. Bulamaca benzer bir şeyle bir kap su ve bir dilim küflenmiş ekmek vardı.

Kapısındaki kilitlerin tek tek açıldığını duysa da kılını bile kıpırdatmadı. Geleni tahmin edebiliyordu. Ama dönüp bakmadı.

Alastair zindana girdiğinde yüzünü buruşturdu. Duvarlardaki rutubetin kokusu genzini yakmıştı. Gözleri önce yerde duran yenmemiş yemeğe kaydı. Ardından günlerdir tutulduğu yerden ötürü bembeyaz kesilmiş ve zayıflamış prensese baktı. Oturduğu duvar köşesinde küçücük duruyordu. Öyle cansız bir hali vardı ki bir an genç kızın öldüğünü sandı. Fakat Amara'nın kirpikleri yavaşça açılıp kapanınca rahatlayarak tuttuğu nefesini bıraktı.

"Haberleri duymuşsundur," dedi. O sırada kapı arkalarından kapanmıştı. Amara yavaş yavaş başını çevirip Alastair'e baktı.

"Evet," dedi cılız bir sesle.

"Bütün bunlar bunun için miydi?"

Genç kızın ince kaşları bilmem der gibi havaya kalktı. "Nereden baktığınıza bağlı."

"O notu göreceğimi biliyordun. Seni buraya tıkmamı istiyordun. Nişanlanacağını da biliyordun değil mi?"

"Evet."

Alastair, prensese yaklaşarak yatağın diğer köşesine oturdu. "Ne olmasını istiyorsun Amara? Amacın nedir?"

"Sizi ve abimi anlaşmaya zorlamak istiyorum."

"Abinin bu nişanı neden yaptığını biliyorsun, değil mi?"

"Kendisine müttefik arıyor."

Alastair onaylarcasına başını salladı. "Abinin ülkesinin geleceğini kurtarmak için bildiği tek yolun seni anlaştığı ilk adama vermesi çok acınası değil mi sence de?"

Alastair'in öfkeyli sözlerine rağmen genç kızın yüzünde en ufak bir değişim olmadı. Başını hala gururla dik tutuyordu. İçten içe haklı olduğunu bilse de ailesini aşağılamasını kabul edecek değildi.

"İkinizin de başka çaresi yok artık. Sizin beni idam etmeniz abimle babamın çıkarlarına ters düşecek." Bunu söyledikten sonra kısa bir süreliğine sustu. Varlığı bundan ibaretti onlar için. Bu acı gerçekle yüzleşeli çok olmuştu ama kabullenmesi çok zordu. Acıyla yutkundu. Onun canı yanan bu hali Alastair'in de gözünden kaçmamıştı.

"Sizin de beni idam etmeniz sizi daha da zora sokacak. Sonuçta artık Kral Merikh'in nişanlısıyım. Bunu kendisine bir hakaret olarak sayacak. Bizimkilerle birlikte bir de onunla uğraşmak zorunda kalacaksınız. Bu yüzden anlaşmak zorundasınız."

Alastair sinirle çenesini sıkıyordu. Küçücük bir kız aptalca bir oyunla hepsinin elini ayağını bağlamıştı.

"Seni idam etmem neden beni zora sokacak olsun? Hem senin ölümünle zora girecek olan kişi abin. Kral Merikh'le aramı düzeltmek zor olmayacaktır. Ona, abinin sunduğu tekliften, " Durdu ve baştan ayağı Amara'yı inceledi. Abisinin sunduğu teklif olarak kendisinden bahsettiğini anlamıştı genç kız. İstemeden de olsa gözleri doldu. "Daha karlı bir teklif sunabilirim," diye bitirdi sözlerini genç adam tiksintiyle.

Prenses ağır ağır başını salladı. "Yapabilirsiniz elbette." Ardından gözlerini kralın gözlerine dikti. "Ama bana gerekmedikçe bir insanın ölümüne karşı olduğunuzu söylemiştiniz. Benim size karşı herhangi bir suikast girişimim olmadığını bile bile öldürülmem vicdanınızı rahatsız etmeyecekse yapabilirsiniz elbette."

Bir sessizlik oldu. Alastair'in yeşil gözlerindeki alev genç kızı titretmişti. Ateşle oynadığını biliyordu.

"Ne tavsiye ediyorsunuz, prenses?" diye sordu alayla.

Amara yumuşak bir sesle, yalvarır gibi konuştu. "Vassal krallık olarak kalmamıza izin verin. O zaman sizinle anlaşacaklardır."

"Neye dayanarak? Yarın bir gün yine bana isyan etsinler diye mi?"

Alastair'in öfkesi gitgide daha çok artıyordu. Şartlar konulmasından hiç hoşlanmazdı. Hele ki böyle küçük numaralar ile zorlanmak ilk defa başına gelen bir şeydi.

"O zaman güvence isteyin!" Amara artık yakarıyordu. "Lütfen efendim. Bu savaşı bitirin. Sadece kendi ülkem için değil, sizin ülkeniz için de. Kadınlar kocalarına, çocuklar babalarına, anneler evlatlarına kavuşsun."

Alastair hışımla ayağa kalktı. "Bunu abinize de söyleseydiniz prenses!"

"Söylediklerimin onlar için bir önemi olmayacağını biliyorsunuz."

"Benim neden olsun?"

Amara'nın vereceği bir cevap yoktu. Genç adamın yüzündeki kızgın ve hatta tiksinti dolu ifadeye bakamadı. Başını çevirdi.

"Elbette takdir sizin majesteleri, " diye fısıldadı.

Genç adam burnundan soluyarak genç kızın utanç içinde çevirdiği yüzüne baktı. Tek kelime etmeden demir kapıyı açıp arkasından çarparak kapattı. Amara hıçkırıklara boğulurken demir kilitler yeniden üzerine vuruldu.

Arzovalı AmaraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin