Bölüm 6

2.7K 160 2
                                    

Arabaya binmeden önce başına siyah şapkasını taktı, ellerine de siyah eldivenlerini geçirdi. Şapkasının yüzünü örten siyah delikli tülünden kendisine aylardır cehennem olmuş kaleye son kez baktı. Bir cehennemden başka bir cehenneme gittiğini düşünmüştü uyandığı sırada ama kahvaltıdan sonra belki de bir daha aynı cehennemi yaşamayacağını düşünür olmuştu. Sonuçta kral ona çok nazik davranmıştı. Ne gereksiz sorular sormuş ne de Amara'yı konuşmaya zorlamıştı.

Gözleri bahçenin girişinde duran ipek kıyafetlerini çıkarıp gümüşi bir zırh gitmiş krala kaydı. Herhangi bir suikast girişimine karşı önlem almak için zırh giyinmişti. Atına yerleşmeden önce Bhaltair ile konuşuyordu son kez. Onun hemen arkasında ise o korkunç dev duruyordu. Yüzü solgundu ve çok sessizdi. Prensesi bahçeye çıkarken görmüş, saygıyla önünde eğilmişti. Amara'nın gözleri adamın sargılı eline kaydı. Oraya daha özenli bir pansuman gerekiyordu. Kral konuşmasını bitirip atına doğru yol alınca o da arabaya bindi. Dört siyah atın çektiği oldukça lüks bir arabaydı. Cam kenarına geçip sırtını ipek yastıklara dayadı. Kalesinden iki hizmetçi kız yanına verilmişti. Kızlar bir köşeye çekilerek sessizce dışarıya bakmaya başladılar. Araba hareket ederken Amara'da dışarıya bakıyordu düşünceler içerisinde.

Kral her ne kadar nazik görünse de, kendisine zarar vermeyeceğini dair ona tam olarak güvenemeyeceğini biliyordu. İlk zamanlar Zayden de sessiz, soğuk da olsa nazikti. Üstelik kahvaltıda ettikleri o küçük sohbeti de unutmamıştı.

Amara kahvaltıda pek bir şey yememişti. Kralın neden onun da sofraya oturmasını istediğini anlamıyordu. İlk başta onu Zayden hakkında sorguya çekeceğini sanmıştı ancak genç adamın öyle bir niyeti yok gibiydi. Fakat genç kızın zihni huzursuzdu ve içten içe sorularla doluydu. Arada bir sakin sakin çayını içerek sessizce kitabının sayfalarını çeviren genç krala kayıyordu bakışları, yine de sorularına cevap bulamayacağını düşündüğü için herhangi bir girişimde bulunmayı gerek görmüyordu. Bu bocalamaların içindeyken kral birden başını kaldırıp genç kızın kararsız yüzüne baktı.

"Bana sormak istedikleriniz var mı, prenses?" dedi sandalyesinde geriye yaslanarak. Amara kızardığını hissetti fakat bu fırsatı kaybedecek değildi. Derin bir nefes aldı.

"Beni neden öldürmediniz?"

Genç adamın kaşları havaya kalktı. "Öldürmeli miydim?"

"Zayden'i..."

"Zayden bana ihanet etti hanımefendi. İhaneti affetmediğimi söylemiştim. Onun dışında gerekmedikçe bir insanın öldürülmesine karşıyım. Zayden ve adamları dışında Burgonya'da tek bir kişiyi bile öldürmedim. Sizi öldürmem için de herhangi bir gerekçem yoktu."

"Ben sizin düşman krallığınızın prensesiyim," dedi Amara büyük bir cesaret örneği göstererek. Gözlerini kırpmadan Alastair'in yeşil gözlerine bakıyordu. Alastair hafifçe gülümsedi. Hemen ardından yerinde doğrulup masaya doğru eğildi ve gözlerini doğrudan genç kızın kahverengi gözlerine dikti.

"Siz, benim topraklarımın soylu bir üyesisiniz," dedi tane tane.

Amara, Alastair'in bastıra bastıra söylediği sözlerden etkilenmişti aslında. Fakat hemen ardından ağzından çıkanlara hakim olamadı. "Ben Arzova Krallığı'nın prensesiyim."

Masaya buz gibi bir sessizlik hakim oldu. Amara çok ileri gittiğinden, kralın tüm nezaketini bozup öfkesini üzerine kusacağından korkarak beklemeye başladı. Yine de korkusuna rağmen dik duruşunu bozmamıştı. Fakat Alastair'in yüzünde yeniden aynı mesafeli gülümseme belirdi. Yorum yapmadan kitabına döndü. Amara'nınsa soruları bitmemişti. Bütün cesaretini toplayıp tekrar konuştu.

Arzovalı AmaraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin