Bölüm 34

805 137 16
                                    

Amara, o küçücük odada ne kadar kaldığını bilmiyordu. Sanki yüzyıllardır oradaymış gibiydi. Samandan yapılma, basit pamuktan beyaz çarşafla kaplı küçük yatakta oturmuş karşısındaki duvara bakıyordu boş gözlerle. Ağlamaktan gözleri kızarmıştı. Kafasındaki taç balkondayken düşmüş olmalıydı. Bunu bile sonradan fark etmişti. Gavril hiç kıpırdamadan, gözünü bile kırpmadan demir kapının önünde dikiliyordu.

En sonunda bu boğucu sessizliğe ve belirsizliğe katlanamadı genç kadın. "Alastair iyi midir?" diye mırıldandı.

Gavril gergin bir şekilde güldü. "Kralımız iyidir ama biz askerlerin iyi durumda olacağımızı söyleyemem majesteleri. Muhtemelen bu saldırının bedelini bizlere ağır ödetecektir."

Genç kadın sesini çıkarmadı. Kafasında evirip çevirdiği sorulardan başı ağrıyordu artık. Tek istediği Alastair'i görmekti. Daha ne kadar burada kalacaklardı?

En sonunda kapının önünde bir hareketlenme olduğunda oturduğu yerde uyuklamaya başlamıştı. Kilitlerin açıldığını duyunca gözlerini hızla açtı. Gavril sopa yutmuş gibi dimdik ve gergin bir şekilde duruyordu. Ağır, demir kapı açıldı ve içeriye fırtına gibi Alastair daldı.

"Amara!"

Genç kadın onu görünce oturduğu yerden ayağa fırladı. Genç adamın kollarına sığınırken yaşadığı korkunç olayın yaşattığı korku ve saatlerce oturduğu yerden aniden ayağa kalktığı için başı döndü, olduğu yerde sendeledi. Alastair elleriyle genç kadının sararmış yüzüne kavradı. Yeşil gözlerinin dipsiz kuyularında parlayan endişeli bakışlarla Amara'nın yüzünü taradı.

"Sen iyi misin?"

Genç kadın gözlerinden süzülen yaşlarla evet dercesine başını salladı. "Çok korktum, Alastair," diye fısıldadı genç adama sokularak başını göğsüne yasladı. "Sana bir şey olacak diye çok korktum."

Alastair'in kaşları havaya kalktı. Göğsünün içi sıcacık bir şefkat aleviyle harlandı. Karşısındaki kadın neredeyse ölecekti, hatta yaşaması şans eseriydi ama onun korktuğu tek şey Alastair'e bir şey olması fikriydi. Şefkatle alnını öptü.

"Ben iyiyim, Amara," diye mırıldandı. "Sadece..." İçini çekti. Söylemek istediği çok şey vardı ama burada, askerlerinin gözü önünde olmazdı. Sözlerini baş başa kalacakları ana sakladı. Yeniden geri çekilip genç kadının bedenini inceledi. Bir yerinin incinmediğine emin olunca rahatlayarak derin bir nefes aldı. Ardından gevşeyen yüz hatları birden sertleşti. Yeşil gözlerinde kasırgalar kopmaya başladı. Gözlerini devirerek hızla arkasını döndü. Amara daha ne olduğunu anlayamadan kılıcını çekip Gavril'in boğazına dayadı.

Adamın gırtlağını keseceği anda Amara "Yapma!" diye çığlık attı korkuyla. Gavril'in yüzü bembeyaz kesilmişti. Alastair hamlesini durdurup öfkeli bakışlarını genç kadına dikti.

"Sen karışma," diye hırladı. Ardından karşısındaki iri yarı şövalyeye döndü. Gözlerindeki ifade öyle korkutucuydu ki Amara onu ilk defa bu kadar vahşi görüyordu. Alastair'in öfkeli yüzü Gavril'in sararmış yüzüne yaklaştı. "Amara yaşıyor. Ama neden biliyor musun?" diye tısladı dişlerinin arasından. "Sen onu koruduğun için değil. Son anda başını eğdiği için. Şimdi seni ne yapmalıyım ha?" Yeniden hareketlendiğinde, "Onun bir suçu yok, lütfen Alastair! O beni korudu!" diye haykırdı Amara çılgınlar gibi. Alastair'in bakışlarından Gavril'i öldürmek istediğini görebiliyordu.

"Var!" diye kükredi Alastair. "Hepsinin suçu var! Hepiniz bana bu ihmalin hesabını vereceksiniz! Adamlar burnumuzun dibine kadar girip kraliçenizin, benim karımın canına kast edebiliyor!"

Arzovalı AmaraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin