Bölüm 16

2K 136 9
                                    

Alastair kaçıncı kadehi içtiğini saymayı bırakalı çok olmuştu. Elindeki şarap testisini çevirdiğinde boş olduğunu fark etti. Keyifsizce bir kenara koydu. Hizmetçisine bakıp yenisini getirmesi için elini salladı. Danışmanı bir köşede oturmuş dikkatle genç adamı izliyordu. Kral mutsuzdu. Ama en kötüsü de çaresizdi.

"Benden bunu isteyemezler," diye homurdandı alçak sesle. Octavian bir heykel gibi duruşunu hiç bozmadı.

"Halk artık savaşın bitmesini istiyor."

"O zaman bitireyim. Çekilip gideyim. Ne halleri varsa görsünler!"

Yaşlı adam içini çekti. "Biliyorsunuz ki, yapamazsınız. Bir asırdır devam eden bir savaş bu. Öylece çekilirseniz lordlar bunu ülkemiz için hakaret sayacak ve isyan çıkaracaklardır. Vasallıklarımız da güçten düştüğümüzü düşenerek bağımsızlıklarını ilan etmeye çalışacaklardır. Hepsini birden kaldıramayız. Ama hepsinden önemlisi çok kan akacaktır. Çok fazla masumun kanı."

Alastair hayal kırıklığıyla başını eğdi. Elleri titriyordu. İçinde yanan isyan ateşi bütün benliğini ele geçirmişti. "Arzova," diye mırıldandı dişlerini sıkarak. "Atalarımdan kalan en boktan miras bana."

"Bunu demek istemiyorum ama sizi Leydi Zaria ile olan evlilik düşüncenizi ilk dile getirdiğiniz zaman uyarmıştım majesteleri. Aynı şekilde lordlar kamarası da bu yüzden bu kararınıza karşıydı. Sizin halkınıza karşı bir göreviniz var. Evlilikleriniz sıradan olamaz. Hanedanınız yüzyıllarca siyasal evliliklere her zaman çok önem vermiştir. Bunu siz de biliyorsunuz."

"Zaria hamile Octavian!" Alastair'in yeşil gözleri dolan gözyaşlarından kıpkırmızı kesilmişti. Octavian, neredeyse elinde büyüyen karşısındaki genç adamın bu perişan haline çok üzülse de elinden gelen bir şey yoktu. Kral olmak demek her istediğini hesapsızca yapmak demek değildi. Krala, Prenses Amara ile evlenmesi ve iki ülkeyi barışa götürecek anlaşmayı yapıp Arzova'yı vassal krallık olarak tanıması için ciddi bir baskı yapılıyordu. Ya bunu yapacak ya da tahttan feragat edecekti. Feragat etmezse gerekirse zorla indirilirdi.

"Leydimiz bunu anlayacaktır," diye mırıldadı. "Anlamak zorunda."

🍂

Önce Amara ve Kral Merikh'in uzun soluklu olmayan nişanları bozuldu. Kral Merikh bu habere hiç sevinmemişti. Fakat Kral Alastair ve Prenses Amara'nın evlilik müzakerelerinin başladığını duyunca geri çekilmek zorunda kalmıştı. Sonuçta bir kadın için hır gür çıkarmaya değmezdi. Yine de Arzova ve Karya'nın en ufak bir açığını yakalamaya yeminliydi.

Daha sonra Kral Alastair ve Leydi Zaria'nın nişanı bozuldu. Öyle sessiz sedasız olmuştu ki kimse ne olduğunu anlamamıştı. Zaria odasında her yere saçılmış kıyafet yığının arasında gözleri şişmiş ve kızarmış bir halde ruh gibi oturuyordu. Kollarıyla karnını sarmıştı. Alastair'in bayıldığı parlak sarı saçları karmançormandı. Gözlerinden hiç durmadan yaşlar akıyordu. Dünyası bir anda tepetaklak olmuştu. Alastair'in karısı olmak onun için her zaman ulaşılması zor bir hayaldi ve korktuğu başına gelmişti.

Alastair odasına girip de onu dağılmış kıyafetler arasında kaybolmuş halde görünce ne yapacağını bilemedi. Bir elinin hareketiyle etrafta koşuşturan hizmetçileri gönderdi. Hızla dışarıya çıktılar. Zaria gittiklerini fark etmemişti. Öyle ki genç adamı, önünde diz çöküp eteklerine sımsıkı yapışmış ellerini tutuyunca kadar görmedi bile . Buz gibi ellerindeki tanıdık sıcaklığı hissedince kızarmış gözleri, karşısında hıçkırıklara boğulan adama kaydı.

Zaria gitmeyi kendisi istemişti. Yıllardır sevdiği adamı, aylardır hazırladığı düğününde başka bir kadınla evlenirken görmeye dayanamazdı.

"Böyle olmasını istemedim," diye fısıldadı Alastair. "Lütfen beni affet."

Zaria'nın gözlerinde en ufak bir duygu kırıntısı yoktu. "Bana söz vermiştin," diye mırıldandı cılız bir sesle. "Şimdiyse..."

"Anlaman lazım."

"Ah, anlıyorum... Anlıyorum."

"Seni her zaman seveceğim."

Zaria gülmeye başladı. Gözlerinden süzülen yaşlarla kahkahalara boğulması öyle histerikli bir haldi ki genç adam korkuyla geri çekildi. Aklını kaçırdığına dair korkunç bir düşünce ateşlendi zihninde. Zaria'nın omuzları sarsılıyordu. Kahkahaları kısa sürede haykırışlara dönüştü. Çığlık çığlığa ağlamaya başlamıştı artık. Genç adam ona sarılıp sakinleşmesini sağlamaya çalışsa da genç kadının yüreğinden kopan hıçkırıkların acısına merhem olamıyordu. Odasının duvarları yaşadığı ızdırabın yankılarıyla lanetleniyordu sanki.

Alastair onun yüzünü ellerinin arasına aldı. "Yalvarırım yapma böyle. Zaria, çaresiz olduğumu biliyorsun. Bunu istemediğimi biliyorsun. Ben de senin kadar acı çekiyorum. Bana bunu yapma yalvarırım."

Zaria'nın hıçkırıklarının şiddeti azalıp yerini derin derin iç çekişlerine bıraktığında ilk yaptığı şey Alastair'in kollarının arasından çekilmek oldu. Alastair onun çekilmesiyle bir anda boşluğa düşmüş gibi sendeledi. Genç kadın titreyen parmaklarıyla kraliyet yadigarı nişan yüzüğünü çıkarıp genç adamın avucunun içine koydu. Mantığı Alastair'in haklı olduğunu biliyordu ama yüreğindeki yangın her yerini kaplamıştı. Sevdiği adamın karşısında cayır cayır yanıyordu ve o, genç kadına bir damla su bile veremiyordu. Çatlamış dudaklarından çıkan sözler Alastair'in kalbine bir ok gibi saplandı.

"Dilerim, evlat sevgisini tek benle yaşarsın."

🍂

Amara günlerdir odasından çıkmıyordu. Zaria'nın yüzüne bakacak cesareti yoktu. Üstelik dedikodulardan da haberi vardı. Prensesin kasten Leydi Zaria'nın ayağını kaydırdığını hatta kralı ayarttığını konuşanlar vardı. Denilen hiçbir şey umrunda değildi. Sadece Zaria'nın nasıl kahrolduğunu düşünüyordu. Çaresizlik elini kolunu bağlamıştı.

Zaria'nın gideceği gün geldiğinde pencereden eşyalarının arabalara yerleştirilmesini izliyordu. Leydi, siyah bir elbise giymiş, başına da siyah bir şapka takmıştı. Şapkanın siyah tülü genç kadının yüzünü göstermiyordu. Kral ortalıkta yoktu. Zaria onun vedalaşmak için gelmesini istememişti.

Genç kadın arkadaşlarıyla vedalaşırken Amara odasında kalmaya daha fazla dayanamadı. Bunu ona borçluydu. Eteklerini topladığı gibi koşturarak bahçeye indi. Saray ahalisi sessiz bir nefretle genç kızı seyrederken Zaria buz gibi bir ifadeyle bakıyordu yüzüne. Amara'nın gözleri doldu. Hızla genç kadına doğru yürüyüp onun buz gibi ellerini tuttu.

"Lütfen benden nefret etme," diye fısıldadı acıyla. "Bu benim elimde değil, biliyorsun. Bunu ben istemedim. Lütfen, Zaria. Lütfen benden nefret etme."

Zaria'nın soğuk yüz ifadesi bir gözyaşı dalgasıyla değişse de gözlerindeki öfke genç kızın yüreğini parçalıyordu. Genç kadın bütün bu olanların Amara'nın suçu olmadığını biliyordu ama öfkesi her şeye galip gelmişti işte.

"Senden nefret etmek istiyorum," diye tısladı gözlerinden yaşlar akarken. Duyduğu sözlerle Amara 'da ağlamaya başlamıştı. "Bütün bunların senin suçun olmadığını bilsem de senden nefret edeceğim."

Hızla ellerini çekti. Amara son kez öne atıldı. "Zaria, lütfen," diye hıçkırdı. Aylardır yaşadığı hiçbir duyguyu göstermeyen buzlar kraliçesi gibi donuk olan prensesin gözyaşlarına boğulması saray halkının ilk defa şahit olduğu bir andı. Zaria arabaya binmeden önce durdu ve nefret dolu mavi gözlerini, karşısında perişan halde duran kıza çevirdi.

"Aslında sana acıyorum," dedi iğrenir gibi. "Seni hiç sevmeyecek. Onun kalbi bana ait."

Arabaya bindiği gibi kapısı kapatıldı. Amara söyleyecek tek kelimesi olmadan öylece kalakalmıştı arkasından. Araba hareket ederken Zaria son kez dönüp saraya baktı. Amara kapının girişinde durmuş hüzünle onu seyrediyordu. Siyahlar içerisinde saraya geldiği ilk gün onu karşılayan Zaria olmuşken, siyahlar içerisinde oradan ayrılan genç kadını da prenses uğurluyordu.

O gece Amara yeniden bahçeye çıkıp da aynı banka oturduğunda yanına yine kral geldi. İkisi de hiç konuşmadan yan yana oturup, yüreklerindeki kedere boğulmuş bir halde gün doğana kadar yıldızları seyrettiler.

Arzovalı AmaraWhere stories live. Discover now