Bölüm 8

2.5K 149 11
                                    

Karya Saray'ında müthiş bir koşuşturma vardı. Hizmetçiler, uşaklar etrafta koşuşturuyor, aşçılar ve yamakları mutfakta bir hengamenin içerisinde dönüp dolanıyorlardı. Kral Alastair'in saray eşrafı gergindi. Kral, Burgonya için yola çıktığında dehşet saçıyordu. Aldıkları habere göre hainler idam edilmişti. Fakat asıl bomba etkisi yaratan haber bu değildi. Arzovalı Prenses Amara esir alınmış, Karya topraklarına getiriliyordu. Bu sadece sarayda değil ülkede de ses getiren bir olay olmuştu. İnsanlar kralın geçit töreni sırasında dillere destan olmuş prensesi görebilmek için sokaklara dökülmüştü.

O sırada sarayın pencerelerinden kasabayı seyretmekte olan uzun boylu, sarışın bir kadın tedirgin bir şekilde elini şişmiş karnına koydu. Uzun sarı saçları bukleler halinde omuzlarına dökülüyor, safir mavisi gözlerini uzaklara dikmiş kralın sancağını görmeyi umuyordu.

"Prensesin çok güzel olduğunu duydum," dedi o sırada saray hanımlarından birisi. Hepsi salona oturmuş bir yandan dikiş dikiyor bir yandan da sarışın kadını süzerek dedikodu yapıyorlardı. Hepsi en güzel kıyafetlerini giymiş, her an kralı karşılamak için ayağa fırlayacak vaziyettelerdi.

"Bir kez gören gözünü ondan alamıyormuş," dedi bir başkası. "Burgonya Dükü'nün aklı başından gitmiş. Çıldırmış olmasına şaşmamak gerek."

Hafif bir kıkırtı oldu. "Peki kralımız onu neden buraya getiriyor ki? Onu neden idam etmediler?"

Penceredeki kadın ters bir bakış attı hanımlara. "Kralımızın kararlarını sorgulamak bize düşmez," dedi sertçe. "Kralın sancağını görüyorum," dedi hizmetçilerden birine dönerek. "Ne kadar sürede burada olur öğrenir misin?"

Hizmetçi kız yerlere kadar eğilerek verilen buyruğu yerine getirmek için geri geri giderek salondan çıktı. Hanımlar susmuş, anlamlı anlamlı birbirlerine bakıyorlardı. Leydi Zaria'nın gerginliğinin nedenini hepsi biliyordu. Prensesin gelişi en çok leydinin aklını karıştırmıştı. Sonuçta gayriresmi de olsa kralın çocuğunu taşıyordu ve gelecekte ne konumda olacağını merak etmek en büyük hakkıydı.

Kralın sancağı kasabaya girdiğinde müthiş bir alkış ve kutlama sesleri yankılandı. Herkes büyük arabadaki esir prensesi görmek istiyordu ancak perdeler sıkı sıkı kapalıydı. Bir umut perdelerin arasından bir silüet seçebilmek için çabaladılar ancak nafile bir çabaydı. Prenses kimseye görünmek istemiyordu. Kralın zaferini daha da pekiştirmek gibi bir niyeti yoktu. Hem ona tepki göstermelerinden korkuyordu. Elbisesinin siyah eteklerini sıkıca kavrayan parmakları bembeyaz kesilmişti. Yorgundu, uykusuzdu ve saray eşrafı tarafından nasıl karşılanacağından çekiniyordu.

Benzer bir gerginliği Leydi Zaria'da yaşıyordu. Titremesini sakladığı elini belirginleşen karnına koymuş, her anını izleyen saray eşrafına bir şey belli etmemek için sakinliğini korumaya çalışıyordu. Neden gergin olduğunu ise kendisi de bilmiyordu. Kralı özlemişti, onu seviyordu ve onun da kendisini sevdiğini biliyordu. Fakat prenses hakkında söylenenler ve yapılan imalar gerilmesine neden oluyordu. Başını salladı kafasındaki düşünceleri dağıtmak için. Yüzünde saf bir gülümseme ile kapıların açılmasını ve kralın içeri girmesini bekledi.

Kapılar açılıp kral maiyetiyle içeriye girdiğinde herkes reverans sundu. Leydi Zaria içi içini kemirerek beklemeye koyuldu. Alastair her zamanki gibi gelir gelmez ilk ona koştu. Omuzlarından tutup kaldırarak alnını öptü ve sevecenlikle şişmiş karnına dokundu.

"Hoşgeldiniz majesteleri," dedi genç kadın yavaşça.

Alastair usulca ona doğru eğilerek, "Seni çok özledim," dedi. Zaria hafifçe gülümsedi. İşte bu sözler içindeki kara bulutları dağıtmaya yetmişti. Sevgiyle buğulanan mavi gözlerini, Alastair'in yeşil gözlerine dikti. Ardından merakla kapıdan içeriye giren kadına baktı. Onun gibi diğer herkes de kapıya bakıyordu.

Amara ne kadar elini ayağını nereye koyacağını şaşıracak bir vaziyette olsa da takdir edilesi bir şekilde bu halini kimseye belli etmeyerek omuzları ve çenesi dik bir şekilde olabilecek en sakin ve soylu duruşuyla duruyordu. İnanlar onun siyah matem elbisesini süzüyor, siyah şapkasındaki tüllerin deliklerinden yüzünü görmeye çalışıyorlardı

"Prenses Amara," dedi birden Alastair. "Bir süre burada misafirimiz olarak kalacak. Bu süreçte onun mevkiisini kimseye unutmayacak, ona göre davranılacak."

Bu sözlerin hemen ardından tüm saray eşrafı, Leydi Zaria da dahil hemen prensesin önünde reverans ettiler. Amara derin bir nefes aldı. Kral sözünü tutacaktı demek ki. Kral hakkında her ne kadar canavar diye hikayeler yayılsa da aslında oldukça kibar ve diplomasiye önem veren medeni bir adamdı. Fakat ataları gibi o da Arzova'yı elde etme egosuna boyun eğemiyordu.

Prensesi hemen kendisine tahsis edilen odalara götürdüler. Oldukça geniş, ferah odalardı. Onunla bizzat Leyli Zaria ilgileniyordu. Kral, ondan bunu istemişti. Bu koca sarayda güvenebileceği tek kadın oydu.

Amara bu güzeller güzeli kadını inceledi baştan ayağa. Yüzü sanki bir heykeltıraşın elinden çıkmış gibi kusursuzdu. Ufak burnu, dolgun ve küçük dudakları, badem şeklindeki mavi gözleri ve altın gibi parlayan sarı saçlarıyla gördüğü en güzel kadındı. Altın şeritlerle süslü mavi ipek elbisesinin içinde ışıl ışıldı ve gebeydi. Kralın evli olduğunu hiç duymamıştı. Buna şaşırmıştı.

Leydi Zaria prensese odaları gösterirken genç kız şapkasını çıkarmıştı. O zaman yüzünü gördü prensesin. Solgun yüzü, gözlerinin altındaki koyu halkalar şu birkaç günün onun için zor geçtiğinin bir kanıtıydı. Çok gençti ve soluk haline rağmen zarif bir güzelliği vardı. Hiç kendini beğenmiş bir hali yoktu. Sessizce leydiyi dinliyor, boş gözlerle etrafına bakıyordu. Birden ona üzüldüğünü hissetti. Sonuçta dört aylık evliydi ve bu genç yaşında dul kalmıştı. Zayden'i birkaç kere görmüştü. Yakışıklı bir adamdı. Ama zor ve zaman zaman acımasız olduğunu duymuştu.

"Herhangi bir şey sormak isterseniz ya da bir şeye ihtiyacınız olursa emrinize amade olacağız majesteleri."

Amara birden Leydi Zaria'yıni şaşırtan bir şekilde genç kadının önünde reverans etti ve alçak sesle "Konukseverliğiniz için teşekkür ederim majesteleri," dedi. Zaria hemen öne doğru atıldı. Prensese dokunmadı ancak hayır hayır der gibi elini salladı.

"Ben Karya'nın kraliçesi değilim majesteleri. Yanlış anladınız," dedi.

Amara'nın kaşları havaya kalktı. Ağzından bir "ah" nidası çıktı. "Şey, ben..." Gözleri Zaria'nın şiş karnına kayınca genç kadın korumacı bir şekilde ellerini karnının üzerine koydu.

"Ben kraliçe değilim," dedi sadece genç kadın. Başka ne diyeceğini bilemedi.

Amara kızararak bakışlarını kaçırdı. En son istediği şey genç kadını gücendirmekti. "O zaman," dedi yavaşça. "Teşekkürler Leydi..."

"Zaria."

"Teşekkürler Leydi Zaria."

Amara hafifçe genç kadına gülümsedi. Zaria da prensese gülümsedi. Karşısındaki genç kızın yüzündeki acı tebessüm içini burkmuştu. Amara öyle kaybolmuş ve yalnız görünüyordu ki. Genç kızın önünde eğildi.

"Ben sizi rahat bırakayım," dedi ve usulca odadan çıktı.

Hizmetçileri eşyalarını getirirken Amara büyük pencerelere doğru yürüdü. İçindeki ağlama duygusunu zorlukla bastırarak dolan gözlerini kırpıştırdı ve sarayın uçsuz bucaksız bahçesine baktı. Çok ilerdeki bir çardağın altında oturan kralı gördü. Hemen ardından uçarcasına yanına koşan Leydi Zaria belirdi. Kral hızla ayağa kalktı ve genç kadının narin ellerini tutup öptü. Demek ki kral bu yüzden hemen dönmek istiyordu diye düşündü içinden. Keşke ben de Arzova'ya dönebilsem.

Arzovalı AmaraWhere stories live. Discover now