Bölüm 31

1K 140 11
                                    

Amara hoşnutsuz bir ifadeyle dürbününden tarlaları seyrediyordu. Elindeki dürbün, küçük süslü opera dürbünlerindendi gerçi ama hiç yoktan iyiydi. Kahvaltıyı verandada yapmak istemişti. Hizmetçiler masayı hazırlarken genç kadın da dürbünden tarlada çalışanları izlemeye çalışıyordu.

"Ülkenin genel durumu böyle mi?" diye sordu Gavril'e. "Yetimleri çalıştırıyorlar mı?"

Gavril bir süre düşündü. "Birkaç şehirde yetimhaneler de mevcut, efendim. Çocuklarını çalıştıran anne babalar da var."

"Bana daha açık sayılar lazım, sör," diye mırıldandı genç kadın. "Karya'da toplam kaç yetimhane var? Hangi şehirlerde mevcut? Durumları nasıl? Hiç kontrol ediliyor mu?"

"O kadar bilgim yok, hanımefendi."

"Bunları İçişleri bakanıma sorman lazım," dedi birden Alastair arkasından. Amara'nın kalp atışları hızlansa da ifadesiz bir yüzle genç adama döndü.

Alastair, üzerine geçirdiği basit, ince beyaz bir gömlek ve açık renkli pantolonu ile gayriresmi bir şekilde yakışıklıydı. Kumral sarı saçları dağınıktı ve ışıltılı yeşil gözleri sabahın köründe bile muazzam gözüken genç kadına dikilmişti. Gülümseyerek büyük bir dürbünü genç kadına uzattı.

"Bu, diğerinden çok daha iyi," dedi rahat bir tavırla. Masaya otururken genç kadını süzüyordu. Amara bu sabah beyaz fırfırlı bir gömleğin üzerine çam yeşili, çiçek desenli sade bir elbise giymişti. Parmaklarına taktığı yüzükler dışında başka bir mücevher takmamıştı. Kestane rengi gür saçları dalga dalga narin çehresini sararak beline kadar iniyordu. Böylesine sade olup da göz kamaştırıcı gözükebilen tek kişi oydu.

Amara elindeki küçük dürbünü hizmetçisine teslim edip büyük dürbünü aldı ve yeniden tarlaları inceledi. Bahar güneşinin altında ufacık çocuklar çiftçilerin etrafında koşturuyordu. Yaşça büyük olanlar çapa yapıyor, kimisi tarlalardaki taşları topluyor, çok küçük olanlarsa ellerinde su tasları ile ordan oraya koşuyor, susayan işçilere su taşıyorlardı. Çıplak ayakları yara bere içindeydi. Bu iç karartıcı manzaraya daha fazla bakamadı.

"Zenginliğiyle övünen koskoca Karya Krallığı'nın böylesi içler acısı bir manzaraya sahip olması çok şaşırtıcı. Övündüğünüz zenginliğiniz belli bir kesime hitap ediyor anlaşılan," dedi Amara insafsız bir ses tonuyla. Onaylamayan bir ifadeyle başını iki yana sallıyordu. Çayını içen Alastair bu sözlere çok bozulmuştu. Karşısına oturan genç kadına ukala bir bakış attı.

"Arzova Krallığı'nda o da yok sanırım," dedi aman vermez bir ifadeyle.

Amara sırtını dikleştirdi. Buz gibi bakışlarını karşısındaki adama dikti. "Arzova Krallığı'nın ileri gelenleri çocukları çalıştıracak kadar servet meraklısı değiller çünkü."

Alastair'in bakışları karardı. Fakat sakinliğini bozmadı. "Siz bu konuda nasıl bir yöntem uyguladınız?"

"En azında savaş yetimleri için her şehre birer yetimhane kurduk. Yetimhanelerin denetlemesi benim kontrolüm altında gelişiyordu."

"Onca yetimhanenin gelirini nasıl karşılıyordunuz? Bildiğim kadarıyla mali durumunuz pek kritikti," diye mırıldandı imalı bir sesle. Amara'nın yanakları kızardı. Mali destek için Zayden ile evlenmek zorunda kalması aklına gelmişti.

"Yetimhaneler elbette dört dörtlük değildi. Her lord kendi mülklerinden birini bağışlardı."

"Lord Sorin de bağlamış mıydı?"

Alastair'in hırçın sorusu genç kadını hiç etkilememişti. "Bana yetimhanelerin yönetiminde ve bağış toplamamda yardım eden kendisiydi zaten. Lord Sorin ile sandınığınızdan daha derin bir dostluğumuz var majesteleri," dedi acımasızca yaraya parmak basarak. Alastair'in kararan bakışları artık çakmak çakmaktı ve korumaya çalıştığı sakinliği buhar olup gitmişti. Amara onu hiç umursamadan devam etti. "Bilhassa abim av köşklerini yetimhaneler ve okullar kurabilmemiz için tahsis etti."

Arzovalı AmaraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin