2.2

575 98 179
                                    

Oy ve yorum 🌪️

Tabaktaki son turta parçasını da ağzıma atıp yandaki peçeteyle dudaklarımı sildim. Aşırı güzel olduğundan ister istemez gözümü kapatıp her lokmada tadını çıkarıyordum. Muhteşem bir şeydi cidden.

"Jeongin-ah yemene dikkat etmelisin. Daha sosyete için kıyafet seçeceğiz. Ah tanrım elimde büyümüşsün gibi hissediyorum. Bu sosyeteye çıkış balosu çok ani geldi bana."

Handong nuna yelpazesini tek hareketiyle açtı ve tavana bakarak kendini yellemeye başladı. Bu haline gülerek Minho'ya baktım. Onunda benden farklı bir tarafı yoktu. Aksine daha çok mutluydu sanki. "Jeongin'in giydiği herşeyde muhteşem görüneceğine eminim bayan Handong. Aynı sizin ve Gahyeon hanımın sahnenin yıldızları olacağından emin olduğum gibi."

Bu herif kaleyi içten fethetmeyi cidden biliyordu. Gözlerimi kısıp ayağımla ayağını dürttüm. Bu davranışı hoşuma gitmişti.

"Ah çok teşekkür ederiz~ çok naziksiniz Jeongin'in bir anda ortaya çıkıp 'sosyeteye ilişkimizi açıklamayı düşünüyoruz' dediği bey." Gahyeon nuna çayını hüpürdeterek efekt yaptığında masada kimseden çıt çıkmadı. Gülmemek için dişlerimi sıktım. Rhino asla bunu beklemiyordu ve yüzü şaşkın şaşkın bakıyordu ablama. Gülmemek için ağzına turta atan Jisung'ta işin cabasıydı.

"Efendim ben yani ahahaha. Öhom şey." Çayını karıştırdı dudağını yalayıp kelimeleri aklında birleştirmeye çalıştı sevgilim. Sosyal konularda beceriksizdi ve bu aşırı hoşuma gidip tatlı görünüyordu gözüme. "Çok güvensiz sözleriniz ancak sizi temin ederim ki-"

"Jeongin eski hayatını hatırlamıyor. Belki de sen eskiden onun düşmanıydın ve senden kaçarken hafızasını kaybetti? Belki de şu an onunla yakın gözüküyorsun çünkü öldürdüğünde ortada kanıt bırakmak istemiyorsun?"

"Gerçekten zanaatkar olduğunuza emin miyiz hanımefendi?"

"AHA!" Nuna fincanını sertçe masaya koyup ayağa kalktı. "Bu gece ilk beni mi ortadan kaldıracaksın yoksa? Ne oldu bugün planını ortaya çıkardım diye mi hı hı?"

"Pfftt bana kalırsa hanımefendiyi saraya dedektif olarak almalıyız prensim."

Jisung'un nazik ses tonuyla söylediği kelimeler ilk başta nunamın aklına yatmadı. Yüzünden ne alaka dediği o kadar belliydi ki sadece gülümseyip yutkundum. Yaklaşık bir saattir birlikte vakit geçirmemize rağmen asıl kimliğini nasıl belli ederiz diye düşünüyorduk ve Jisung sakince sanki çok normal bir şeymişcesine söylemişti. Aslında güzel bir yöntem olmuştu bu. Yoksa Gahyeon nunayı sakinleştiremezdik sanırım.

"P-prens? Saray? Jeongin ne diyor bu sincap!?"

Son kelimeyle kendimi tutamayıp kahkaha attım. Öyle ki yana Minho'nun koluna devrilmişti bedenim. Koluna kollarımı sardım ve başımı da omzuna yaslayıp nunama baktım. "Doğru duydun nunaa. Bu koluna yapıştığım adam imparatorluğun tiranı olarak anılan son prens. Şu sincap dediğin kişi ise ordu komutanı. Turnayı gözünden vurmuşum dimi?"

"A bana birşeyler oluyor."

Gahyeon arkaya doğru giderken Handong onu tuttu ve sandalyeye oturtturdu. O da şaşkındı ama tepkisi aşırı değildi. Yanağımı Minho'nun koluna sürttüm. Sıcaklığı cidden hoşuma gidiyordu. Bu sırada saçlarımda hissettiğim dudaklar ise iyice mutlu etmişti beni. Kalbim olacak aksiyondan önce kendini deşarj ediyordu sanırım.

"Cidden son sen yani siz son prens misiniz?"

Handong nuna parmakla gösterince sevgilim hafifçe güldü. "Ah evet ben son prensim. Üç prensin en küçüğü, gökyüzünün hakimi olan kişiyim. Rhino İeltra. Memnun oldum."

O kadar saygılı ve mütevazi bir şekilde konuşuyordu ki tuttuğum kolunu çekip öpücük yağmuruna tutasım geliyordu onu. Bayılıyordum bu haline.

"Anlıyorum. Ah tanrım. Sosyeteye çıkış o zaman sarayda olacak. Ah. Aaaaaah elbise gerek. Mücevher lazım. Güzel olmak güzel etmek lazım aaaaah. Sakinim sorun yok. Evet." Handong nuna kafasında kurmayı bırakıp bize baktı. "Hmhm. Ekselansları kabalığımızı mazur görün lütfen. Jeongin çocuğumuz gibi olduğundan böyle tepkiler veriyoruz. Sahi ne zaman demiştiniz balo tarihini?"

"Bir hafta sonra ve lütfen mahcup olmayın. Buraya aniden gelen benim."

"Bir ay dediniz değil mi? Ne güzel. Biraz sıkışık olmuş olacak ama üstesinden kalkabileceğimize inanıyorum." Tatlı tatlı gülümseyince dudağımı birbirine bastırdım. Acaba iki hafta sonra mı olsaydı cidden çünkü söylersek kalp krizi geçirirdi san-

"Yanlış duydunuz sanırım. Bir hafta sonra. Yedi gün yani."

İkiside kaldı. Bir bana bir Minho'ya bir de Jisung'a baktılar. Sanırım şaka dememizi bekliyorlardı ancak ıı ı. Şaka değildi. Minho dayanamamış ve merdivenlerden inerken kraliçeye mesaj göndermişti. O kadar netti ki annesine bile söylenecek söz bırakmamıştı resmen.

Bir hafta sonra sosyeteye ve halka sevgilimi tanıtacağım. Maskeli balo tarzında düşündük. Ayarlamaları İeltra'nın ayına bırakıyorum. En iyi şekilde olacağına eminim.

Ah. Kraliçe bana karşı tavır almazsa iyiydi. Umarım kendime yeni bir düşman kazandırmamışımdır.

"Prensim kusura bakmayın ancak bu tam bir saçmalık." Gahyeon nuna bayıldığı sandalyede düzeldi ve gözlerini kıstı. Şu an ülkenin prensine kafa tutuyordu evet. "Bir haftada koskoca bir kraliyet balosunun hazırlanmasından bahsediyoruz. Bu herkes için büyük bir zorluk. Kıyafetler, mücevherler, mekan, süsleme, mektup ve daha nicesi için bu kadar kısa bir zaman-"

"Boşuna tiran olarak anılmıyorum değil mi?"

Başımı biraz kaldırıp Minho'ya baktım yüzünde tatlı ama bir o kadar da korkutucu bir gülümseme vardı. "Herkes işini layıkıyla yaparsa herşey hallolur diye düşünüyorum. Değil mi Jisung?"

"Evet majesteleri. Birliğimiz çoktan değerli taşların bulunduğu dağa vardı. Alfa/omega taşının yolda olduğu bilgisine sahibiz."

Kaşlarımı çattım ve yavaşça sorar edayla kolundan ayrıldım. Alfa/omega taşı düğünlerde şans getirmesi, evliliğin daim olması için etrafa konulan bir taştı. Büyük gözler bana bakıp sırıttı. "Belki fikrini değiştirirsin diye hazırlıklı olmak gerek."

Ah cidden. Tanrım. Asla vazgeçmiyor ama bir yandan da rahatsız etmiyordu. Bu dozajı ayarladığı için kızamıyordum bile.

Tam ağzımı açıp laf edeceğim sırada kapı açıldı. Gelen Seungmindi. Gülümsedim. Takılar için gümüş almaya gitmişti ve işi rast gitmemiş olacak ki elinde bir şey yok-

Yok artık.

Çok azdı. Yemin ederim o kadar azdı ki neredeyse fark edilmeyecek boyuttaydı ancak feromonlarım arttığından sanırım net bir şekilde hissedebilmiştim.

Seungmin'in üstünde... Chan'ın feromonu vardı!

Tanrım. Seungmin'in kimliği belli değildi ama ikili cidden yakınlaşmışlardı. Bu resmen hikayemdeki o muhteşem iki başrolün muhteşem anlarından biriydi. Birbirlerine muhtaç olduklarından habersiz kalplerini birleştirmişlerdi onlar. Bir kitap sahnesi olsa kesin böyle yazardım! Muhteşemdi!

"Seungmin!" Hemen ayağa kalktım ve arkadaşıma sıkıca sarıldım. Cidden oydu. Cidden cidden Chan'ın feromonuydu. "Neler yaptın? Gümüş tel bulamadın sanırım."

Sarılışıma kocaman karşılık verse de bir şey demedi. Geri çekilip yüzüne baktığımda ise nasıl desem kendinde değil gibiydi. Dalgındı sanki. "Ha? Haa şey evet yoktu ben ondan bulamadım evet."

Dakka bir gol bir arkadaşımı üzdüyse veliaht prensle işimiz vardı. Gerçi... Üzgün değil gibiydi. Beklemediği bir şeyle karşılaşmış gibi. Chris onu nasıl bir şoka- hayır canım çekip öpmüş olamaz. Jeongin kendine gel yazdığın Chris karakteri o kadar fevri biri değil.

Değil mi?

•••
İki bölümdür tatlı gidiyoruz gidelim bakalım yolun sonu neresi

Cruel author •Jeongho•Where stories live. Discover now