2.5

426 78 259
                                    

Oy ve yorum🌪️
•••

Her yerim her zerrem ağrıyor. Nefes aldığımda kemiklerim birbirine batıyor resmen nefes alma diyor bana. Yutkundum. Gözlerimi şu durumda açmak bile istemiyordum. Hele kolum... Tanrım. Acaba bir daha kullanabilecek miydim kendisini? Pek olası gelmiyordu çünkü.

"Tedavini yaptım. Biraz sonra ağrını keseceğim. Şimdi yaparsam iyileşme süren uzar."

Bu sesi tanıyordum. Hemde çok yakından. En yakın arkadaşım dediğim Seungmin'den bazen kaçıp yanına gittiğim kişiydi. Bizim değil gören herkesin 'güneş gibi' dediği kişinin sesiydi. Her ne kadar şimdi soğuk ve ciddi olsa da ses onun sesiydi.

Ah... özledim. Kendi arkadaşlarımı deli gibi özledim.

Gözüm kapalıydı ama gözyaşımın akıp gittiğini hissetmiştim. Tekrar yutkundum ve yavaşça gözlerimi araladım. Siyah tavanla gözlerim buluştuğunda ise kaşlarım çatılmıştı. Burası saray değildi. Hastahane de olamazdı. Fel öyle saraydan çıkan bir tipte değildi üstelik. Sarayda yaşadığını yazmıştım onun evi de olamazdı burası. "Burası benim evim. Üçüncü prens başına gelenleri duysa ülkedeki hayır kıtadaki herkesin can güvenliği tehlikeye girerdi. Haberi yok."

Sesi o kadar tek düze ve sakindi ki sanki bayılmadan önce ölümle burun buruna değilmişimde merdivenlerden düşmüş gibi hissettiriyordu bana. Başımı hafifçe sağa doğru döndürdüm. Ayaktaydı. Tavana zıt beyaz bir masanın önünde duruyordu. Üstündeki malzemelerle bir şey yapıyordu ve yemek olmadığına adım kadar emindim. Merhem olabilirdi. Hiç belli olmaz benle alakasız bir şeyde çıkabilirdi. Fel'di bu. Beklenmedikti. Alakasız ve duyguları olmayan kişiydi.

"Beni kurtardığın için... teşekkür ederim."

Otları ezmeye ara verdiğinde başını çevirerek bana baktı. Bir şey demedi. Sadece kehribar gözleriyle beni süzdü ve geri önüne dönüp yaptığı şeye devam etti. Rica ederim demek veya açıklama yapmak bu kadar zor olmamalıydı bence. Ah. Her neyse. Kendi yazdığım karakterin kişiliğini yadırgamayacağım. Bunun olmasını ben istemiş Felix'i delirtmiştim. Bir şey demeye hakkım yoktu.

"Sana seslendim. Minho'dan görmüştüm bunu. İşe yaramasına sevindim."

"Seni aileden kabul ediyor." Elindeki kaseyle tamamen bana döndü ve yanıma gelerek yatağın kenarına oturdu. Üstünde siyahtan farklı sadece kolyesi vardı. İnce uzun bir gümüş zincirdi bu. Siyah boğazlı giysinin üstüne takmıştı. "Ve aileden olanlar korunur."

İşaret ve orta parmağını kasenin içine daldırıp yeşil püremsi şeyi biraz aldı. İletişimi kestiğim koluma sürmeye başladığında hissettiğim ağrı dayanılmaz bir şeydi. Sanki kolum oynuyordu ve yerine yerleşiyordu. Çığlık atım ayaklarımla ve sağlam tek kolumla onu durdurmaya çalıştım. Tabi ki başarısız olmuş ve büyüyle beni iyice yatağa sabitlemesine neden olmuştum. "Büyülü bir ilaç. Kolun yerine yerleşecek birkaç dakikaya bir şeyin kalmayacaktır. Fazla ses yapıyorsun."

"Fazla ses mi?" Dişlerim arasında konuştum. Resmen hissettiğimi doğrulamış ve kolumun hareket ettiğini doğrulamıştı. Böyle bir durumda nasıl bir tepki vermemi bekliyordu. Sakin olmalı veya dans mı etmeliydim? Ağrıyordu. Bu kadar basit.

"Aileden dedin." Ona karşı gelemeyeceğimden konuyu değiştirmek şu an daha mantıklıydı. "Sadece aileden olanlara mı yardım ediyorsun?"

Parmaklarına biraz daha o merhemi alınca ağlamak istedim. Sikeyim kim icat etmişti bu aptal yeşil şeyi?!

"Sadece kraliyet ailesi ve kraliyetin kabul ettiği kişiler beni çağırabilir. Üçüncü prens seni çoktan kabul etti. Sebebi bu."

Minho. Benden uzakta olmasına rağmen bana yardım etmişti demek. Hafifçe gülümsedim. Beni ailesi olarak görmesi... İyi hissettirmişti. Ah. Tam şu an koşup sarılmak istiyordum ona. Keşke yanımda- hayır. Yanımda olsa Fel'in dediği gibi ortalığı birbirine katar hele de bayıldığımı görürse bu sefer beni ve kendini öldürüp mezara koydururdu. Siyah komutan her sefer olduğu gibi yine en doğrusunu yapmıştı.

Cruel author •Jeongho•Where stories live. Discover now