2.7

438 75 171
                                    

Oy ve yorum🌪️
•••

"Yani demek istediğin..." Elindeki mısırdan ağzına attığında boş boş ona baktım. "Burası bir kitabın içi ve bu kitabı sen yazdın?"

Başımla onayladığımda o da kafasını salladı anlıyorum diyerek. Anlamamıştı. Net bir şekilde anlamamıştı. Buna rağmen kırmızı gözleriyle çizdiğim duvara bakıyordu. "Yazın gerçekten güzel değil."

Sinir bozukluğuyla güldüm ve kendimi demirliklere yasladım. Böylelikle kafamız birbirine değer gibi olmuştu. O umursamadı. Bende öyle. Ben zindanın içinde, o koridordaydı ama gözlerimiz aynı noktaya bakıyordu. Yazılarım. Ya bence o kadar kötü değildi. Detaylı detaylı yazmıştım işte ne güzel. Sanki kendisi çok ahım şahım yazıyor da konuşuyor.

Ah cidden. Kendi içimde tartıştığım şeye bak. Önemli olan şimdi bu muydu?

"İnsanlar... oldukça basit varlıklardır."

Elini kaldırıp ikimizin önüne getirdiğinde ona baktım. Tırnakları bile kırmızıydı onun. Oje veya başka bir şey değildi. O günden sonra olmuş bir şeydi. Benim saçlarımın arada mavileşmesi gibi ama daha ağırı, daha acı verici olanı...

"Kalpleri her şeye tepki verir. Duygulara, düşüncelere, duyduklarına, hissettiklerinde ve daha nicesine. İçine aldığın hava kanına karışır ve sana enerji verir. Ve bi o kadar da titreşim. Yalan söylemiyorsun ama gerçek olamayacak kadar da büyük bir olayın içindesin."

Demire yaslanmayı kesti, kırmızı kıyafetini düzeltti. Saçları yüzünün önüne geliyordu ama yine de düzeltmedi ve bana baktı.

"Bana her şeyin sorumlusu benim diyorsun. Gözümün içine baka baka söylediğin bu cümlelerin özgüveni nereden geliyor?"

Kalbim hızlanmaya başladığında titredim. Haklıydı. Her şeyi masal anlatır gibi anlatmıştım şu yarım saatte. Bazen düşünüyordum da ben olsam mesela onun veya bir başkasının yerinde, inanır mıydım gerçekten? Rhino gibi yalan olduğunu bile bile kalbimdeki şüpheleri gözardı eder miydim?

"Her şeyin sorumlusu benim." İki elimi de birleştirip kalbimin üstüne koydum. "Egoluydum. Amacımdan saptım ve iyimser düşündüm. Belki de bu kitabı değiştirmek için bana verilen şansı bu zamana kadar boşa harcadım. Ancak. Ancak biliyorum." Yere bakmayı kesip kırmızı gözlerin içine baktım doğrudan. "Eğer her şeyi düzeltmek için bir şans varsa bu yine bana verilmiş bir şans olacak.  Başkasına ait değil."

"Yine iddalı konuşuyorsun. Dersini aldığına emin misin?"

"Üzülerek söylüyorum ama o tokayı sadece siz acı çekin diye ortaya sürmedim ben." Neyden bahsettiğimi biliyordu. Öyle ki kipriklerin titrediğini görmüştüm. Kralın ona zorla yaptırdığı ve Minho'nun onu almak için çıktığı yolda benimle karşılaştırmasını sağlayan tokadan bahsediyordum. Her şeyi başlatan tokadan. "O toka kitabın sonunda hayatta kalan tek kişiye kalıyor. Onun, sizin gücünüzle kıta verilen kayıplara rağmen tekrar kuruluyor  Toka var olduğu sürece kıta zaten ayakta kalacak önemli olan sevdiklerimizi yitirmemek."

Derin bir nefes aldım yavaşça verirken de fısıldadım. "Ve sevdiklerimle sizin sevdikleriniz aynı kişiler majesteleri. Bir efsane olabilir ama bahsettiysem o çiçek yüksek ihtimalle vardır ayrıca şey öhom."

Tam diyecekken gözümü kaçırdım. Bu gülmesine neden olmuştu. Agh cidden. "Kesin ben öldükten sonra ortaya çıkarıp dram kasmayı düşündün değil mi?"

Suçlu edayla başımı evet anlamında salladım. Gerçekten de öyle yapacaktım...

"Çok garip. Kitap demek. Sen yazar. Oldukça farklı ve de şaşırtıcı. Demek bu yüzden bu kadar iyi kardeşimi anlayabiliyorsun. Demek bu yüzden o vitayı kurtardın. Demek bu yüzden kahinim diye yalan söyledin, üçkağıtçı. Her şey senin yazdığının eseriyken kendini kutsal kalıba soktun." Gözleri tavandaydı. "Her şeyi kabul etsem dahi sanmıyorum ama her neyse. En fazla ne kaybedebiliriz ki? Yakın zamanda öleceğim, Taekru canavarları sınırda, annem ise kafayı abimle bozmuş. Ah tanrım acaba bunları hak edecek ne-" gözleri bana kaydığında yine gözlerimi kaçırdım. Bilerek benimle uğraşmak için dediği belliydi. Kendi kendine güldü ve sallanarak etrafında döndü bir tur.

"Baloya beş gün var. Sekiz günün sonunda sahte Vita halka duyrulacak. Ondan önce o çiçeği bulup bana getirebilirsen sana gerçekten inanır ve seni desteklerim. Gücümü biliyorsun omega." Başımı salladım usulca. Hemde çok iyi bir şekilde, onun bile bilmediği haliyle biliyordum. "Seni her neredeysen bulurum. Bana çiçeği getir ve özgürlüğünü al. Anlaşma bu."

"Bana kalırsa boş taş atıyor gibi hissediyorsunuz."

"Sadece jokerim olmak için fazla sırrın var. Yanlış mıyım?" Elini kaldırdı usulca. Tek bir el şıklatmayla ise demirleri yerinden oynatmıştı. Geçebileceğim kadar ayrık olan yere baktım. Benim için açmıştı. Demek gerçekten izin veriyordu bana. "Ve ben her zaman jokere sahip olurum. Git. Git ve inandığın şeyi yap küçük omega. Bakalım inandığın şey gerçekten doğru mu?"

Derin bir nefes aldım ve dik durup attım adımlarımı. Zindandan çıktığımda işte aramızda demirler olmadan karşı karşıyaydık. Yumruklarımı sıktım kararlılıkla. Kurduğum, düzelttiğimi sandığım her şey bir anda yok olmuştu. Bir daha böyle olmasına izin veremezdim. Gerçekleşmesini engelleyecek ve bunu herkes için yapacaktım. Başımı kaldırdım ve ona baktım. Yorulmuş gibiydi. Kıtanın hayır evrenin en güçlü yeteneğine sahip olup böyle güçsüz kalmak nasıl hissettiriyordu acaba?

Eminim çok yalnız ve acı doludur yaşamak için beklentilerin altında kalmaya mecbur olmak.

"Sizi iyileştireceğim. Jokeriniz olmak gibi bir niyetim yok sadece... O balo benim balom olacak. O kadar hazırlık yaptım sonuçta."

Güldü. Zarifçe güldü sonraysa seslice nefesini içine çekti. Gözleri kırmızılaştığında yanımda hareketlilik hissettim. Zindana baktığımda bana tıpatıp benzeyen biri vardı içeride. Onun yaptığını biliyordum. Gücünü kullanmıştı yine. Kendini zorlasa dahi bunun gerekli olduğunu bildiğimden sustum. Öyle kendine dikkat edilmesini sevmezdi Samiel. Lewis'le en çok bu konuda atışırlardı. Ah sahi. Changbin hyungu hiç görmemiştim. Ancak iyi olduğundan emindim. O iyi olmasa Samiel en yakın arkadaşının yokluğuyla daha da çökmüş olurdu.

"Gidiyorum o zaman." Geri geri adımladım. Bir şey demeden beni izledi. Gülümsememi tutamazken onaylamaz bir baş sallaması almıştım ondan.

"Rhino'ya gideceğini hissediyorum nedense. Onun haberi olmaması-"

"Biliyorumm. Şimdi her şey ciddiyken sevgilimi görmeye gitmekte garip gelebilir ancak özledim. Bulunması zor bir çiçeği arayacaksam ilk önce güç toplamalıyım. Ayrıca beni daha fazla görmezse etrafı yıkabilir. Ayrıca beni muhafızlardan gizlerseniz sevinirim."

Son dediğim mantıklı gelmiş olacak ki bakışlarıyla onayladı beni. Geri geri gitmeyi bırakıp arkamı döndüm ve koşmaya başladım. Bu rutubet yerden bir an önce çıkmak istiyordum. Yapacak çok şey vardı. Tanrım. Geldiğimden beri yapacak o kadar şeyim vardı ki rahat bir hayat sürememiştim hayal ettiğim şu dünyada.

Balodan sonra. Balodan sonra her şey düzene girecekti. Rhino'm ile güzel bir hayat- koşmayı bıraktım. Yok yukarı olan yolda öylece durdum. Güzel bir hayat... peki ya kendi hayatım? Ama... peki ya burada ki hayatım?

HAYIR! Düşünmek yok. Önce çiçek hayır durun önce rhino sonra hazırlık sonra çiçek. Evet. Evet bu sefer tökezlemeyeceğim. Elimden gelenin en iyisini yaptığımı söyleyerek kendimi kandırmayı bırakmıştım artık.

Ben Yang Jeongin. Gökyüzü omegası ve son prensin sevgilisi olarak buradayım.

ÇOK GAZA GELDİM GİDİYORUM!

"Bu arada çıkış orada değil biliyorsun değil mi?"

•••
Beni sevin niye mi hiç öylesine

Cruel author •Jeongho•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin