18. Bölüm

19.2K 978 62
                                    

Karnımdaki sancı ile yerimde kıpırdandım. "Annecim hayır, şimdi değil. Lütfen..." Bana inat artan sancıyla çığlık attım. "Asaaf!" Yatakta yoktu, neredeydi bu adam?

Zorlukla yerimden kalkıp odadan çıktım. "Asaaaf!" Kucağında Yusuf'la Dilek çıktı karşıma. "Hira hanım, Asaf Bey gitti..."

"N-nereye?" Tekrar giren sancıyla elim karnımı buldu. "Yapamadığını söyleyerek gitti..." Dilek'in söyledikleri zihnimde yankı yaparken acı bir çığlık daha çıkmıştı dudaklarımdan...

"Hira bana bak güzelim, rüyaydı. Hira!" Yaşlar boşanırken açmıştım gözlerimi. Ağlamam şiddetlenirken kolları arasına alarak göğsüne yasladı. "Noldu güzelim?"

"Asaf... Ben yapamıyorum... Her an gideceksin diye aklım çıkıyor. Olmuyor, unutamıyorum..." Bedeninin kasıldığını hissettim. Bir süre sessiz kaldı. Ardından kafamı göğsünden kaldırarak ona bakmamı sağladı. "Ne yapmam gerekiyor? Gitmeyeceğime inanman için ne yapmam gerekiyor Hira?" Bilmiyorum ki...

Sıkıntılı bir soluk verdi. "Evet yaptım bir hata, Allah da beni kahretsin! Ama her gün kendime lanet ettiğim hatayı, bir kez daha yapar mıyım güzelim?" Kızarmış yeşillerinden kaçırdım bakışlarımı. "Pekâlâ, gitmekten vazgeçtiğim bir toplantı vardı İzmir'de. Sanırım ikimizin de kafasını toplaması için gitmem daha iyi olacak..."

Gitme diyememiştim. Kalmasını deli gibi isterken, ağzımdan tek bir kelime dahi çıkmamıştı. O gecenin sabahında gitmişti İzmir'e.

"Kuzum helak ettin kendini de bebeğini de. Hadi bari şu çorbanı iç."

"Midem almıyor İpek." Kaşığı tabağa bırakıp ofladı. "Kızım iki gündür zehir ettin kendine hayatı. Madem istemiyordun gitmesini, yapışsaydın dudağına, gitme beyim deseydin." Ece ve Hilal kahkaha atarken bense hiç oralı olmamıştım.

Gelen telefon sesiyle Hilal konuştu. "Emir Asaf arıyor. Açmazsam delirir." Bana bakarak söylediğinde omuz silktim. "Niye geç açılıyor bu telefon Hilal?!" Hoparlöre alınan telefondan, iki gün sonra işitmiştim sesini. Özlemiş olduğumu kabullenmişlikle göz yaşlarım bir bir akmaya başladı. Kafamı dizlerime yaslayarak Yusuf'u izledim. "Açtım işte Emir Asaf. Noldu?"

"Daha ne olsun..." Mırıldanışını duymuştuk. Sıkıntılı soluğunun ardından konuştu. "Evde misin?"

"Evet."

"Yusuf nasıl?" Neden ilk beni sormamıştı ki...

"İyi, ama babasını çok özlemiş. Babam da babam diye dolanıyor." Deminki gibi bir soluk daha vermişti. "Hira nasıl? Kusuyor mu hâlâ? Yemeklerini ihmal etmiyor değil mi?" Peş peşe sorduğu sorular kızları kıkır kıkır güldürürken, benim de yüzümde ufak bir tebessüm oluşmuştu göz yaşlarıma inat. "Napsın o da Yusuf gibi zikretmiyor ama gözleri kocam da kocam diye ağlıyor. " Duyduklarım ile kocaman açılan gözlerimle Hilal'e döndüm. Gülerek omuz silkti. İpek de yandan oh olsun işareti yapıyordu. Bu kızlar benim sınavımdı resmen...

"Yemeklerini ve ilaçlarını ihmal etmesin. Kapatıyorum şimdi, işim var." Ardından gelen telefonun kapanma sesiyle kalbimin ortasına bir ağırlık bırakılmış gibiydi. Kızlar da böyle bir tepkiyi beklemiyor olacaklardı ki yüzleri düşmüştü. Ne sanıyorlardı ki, gitme bile diyemediğim adamın ben de özledim demesini mi?

"Hira-" Ece'nin konuşmasına izin vermeden ayağa kalktım. "Uykum geldi, dinleneceğim. Siz Yusuf'a bakar mısınız?"

"Bakarız tabii kuzum git yat sen..." İpek'e kafamı sallayıp eve girdim. Yukarıya çıkıp odama girdiğimde kapıyı kapatarak usulca yatağa girdim. İki gündür yaptığım gibi yine Emir Asaf'ın yastığına kafamı koydum. "Özledim, yemin ederim çok özledim..."

Bî- misâl HayatWhere stories live. Discover now