45. Bölüm

7.8K 678 75
                                    

YAZARDAN

Yusuf annesinin dediğine pek anlam veremese de onu dinlemiş ve aşağıya indiği gibi bir hemşireyi durdurmuştu. "Benimle yukayı geliy misin?" Hemşire, küçük çocuğu kaybolmuş zannederek ilgisini ona vermişti. "Aileni mi kaybettin canım?"

"Hayıy, annem yukayda. Biyileyini çağıy dedi. Oyun oynayacakmışıj." Hemşire pek anlam verememiş, çocuğun bir şeyleri yanlış anladığını düşünmüştü. Zira kimsenin oyun arkadaşı bulması için oğlunu hastanede dolandıracağını düşünmemişti. "Gel bakalım biz seninle bir güvenlik abinin yanına gidelim."

"Olmaj, annem bekliyo." Yusuf, hemşireye ısrar ederken koridorda toplantıdan dönmüş olan Emir Asaf görünmüştü. Hemşireyle konuşan oğlunu görmeyi beklemiyordu. Oğlunun yanına varırken, Yusuf da babasını görmüş ve koşarak babasına gitmişti. "Babaa!" Emir Asaf kendisine koşan oğlunu kucağına alarak önce saçını öptü. "Oğlum, sen neden burdasın?"

"Annem dedi baba." Bir terslik olduğunu sezen Emir Asaf, çatılan kaşlarıyla sordu. "Ne dedi annen?"

"Aşağıya in, biyileyini çağıy dedi. Oyun oynayacağıj dedi." Durumdan daha da şüphelenen Emir Asaf oğluna belli etmedi. "Sen şimdi bu ablanın yanında bekle. Ben geliyorum birazdan yanına tamam mı?" Kafasını sallayan oğlunu öperek kucağından indirdi. Hemşireye birazdan geleceğini söyleyerek yukarıya yöneldi. Yukarıya çıkarken Uğur'la karşılaşmıştı. "Hira'dan haberin var mı?"

"Yok, yukarıda değil mi?"

"Yukarıda fakat yalnız değil sanırım. Uğur, Pınar'a haber ver gelsin." Acele adımlarını atmaya devam etmişti. Uğur hızla giden Emir Asaf'ın dediği hiçbir şeyi anlamamıştı. Fakat ters bir durum olduğu ortadaydı. Oyalanmadan zaten hastaneden yeni çıkmış olan Pınar'ı aradı. Allah'tan Pınar'ın işi uzamıştı ve ancak çıkmıştı hastaneden. Yoksa zamanında yetişmesi çok zordu.

Emir Asaf yukarı çıktığında gördüğü manzara karşısında karısının adını haykırmıştı boş koridorda. Yanına vardığında acı içinde inleyen karısını kucağına aldı. Uğurun bir hemşire eşliğinde getirdiği sedyeye yatırmıştı. Karısının götürüldüğü müşahede odasına alınmamış, çok geçmeden de Pınar girmişti odaya. Peşine Uraz da görünmüştü koridorda. Koşarak Emir Asaf'ın yanına geldi. "Hira nasıl?!" Uraz'ın burada oluşunu sorgulasa da sırası değildi. "Bilmiyorum..."

"Yusuf nerede?" Yusuf'un yerini söylediğinde, Uraz yeğeninin yanına gitmişti. Emir Asaf şu an karısının yanında olmalıydı.

Orhan Göksu hapisten kaçabildiği gibi hastaneden de kaçmayı başarmıştı. Polisler her yerde onu arıyordu. Yakalanması an meselesiydi fakat bunun artık onun için bir önemi yoktu. Zira kendince intikamını almıştı. Bebekleri veya Hira ölürse zaten hayatları başlarına yıkılacaktı...

Geçen vakitle beraber bütün aile hastaneye gelmişti. Her biri sağ salim çıkmaları için dua ediyordu. Sancar ailesi daha yeni kavuştukları gözbebeklerini kaybetmekten çok korkuyorlardı. Üstelik torunlarının da hayatı söz konusuydu. Dağlı ailesi de kısa sürede benimseyip çok sevdikleri bu kadını kaybetmekten korkuyorlardı. İpek bu hayattaki tek dostunun ölümünü kaldıramayacağını biliyordu. Emir Asaf ise paramparçaydı. Bir anda karısı olan bu kadın, hayatının merkezine yerleşmişti. Onsuz bir hayat düşünemiyordu. O olmadan olmazdı ki artık...

HİRA

"Biliyorum çok zor ama hadi biraz daha ıkın Hira." Var gücümle bir kez daha ıkınmıştım fakat gittikçe mecalim kalmıyordu. Kızım doğum yoluna girdiği için sezaryen yapılamıyordu. Bu da hem beni hem kızımı daha tehlikeli bir yola sokmuştu.

Bî- misâl HayatWhere stories live. Discover now