41. Bölüm

7.6K 582 64
                                    

"M-melis hanım... Hakkın rahmetine kavuşmuş..."

Elim şokla ağzıma gitmişti. Daha gideli ancak bir saat olmuştu ve şimdiyse... "N-nasıl olmuş bu?" Bir yandan da gözümden yaşlar akıyordu. "Ben havaalanına bırakıp döndüm. Yanında koruma vardı. Ama... Uçağa binemeden..." Vücudumdaki tüm gücün çekildiğini hissederken Mustafa tutmuştu. "Yenge iyi misin?!" Bizi gören Meriç de gelmişken ağlayarak yere çöktüm. Bir yandan da sayıklıyordum. "Durmadı işte... Durmadı..."

Meriç önüme çökerek omuzlarımdan tuttu. "Yenge iyi misin?! Mustafa noluyor?!" Mustafa kafasını eğerek zorlukla cevap verdi. "Melis hanım..." Başka bir şey söylemesine gerek yoktu. Anlamıştı Meriç. Bir an onun da yutkunamadığını hissettim. "Y-yenge kalk hadi, içeriye götürelim seni." Meriç'i zor durumda bırakmayarak desteğiyle kalktım. Birlikte salona geçtiğimizde bu esnada Ece ve Hilal de gelmişti. "Hira?! Ne bu hâlin böyle?"

"Hilal, Melis... Ölmüş..." Onun da tıpkı benim gibi şokla eli ağzına kapanmıştı. "Ne diyorsunuz siz? Ne demek öldü? Nasıl öldü?" Ece sorularını sıralarken ona döndüm. "Basbayağı öldü Ece. Hem de uyarmama rağmen inanmayan kocam ve abilerim sayesinde..."

"N-nasıl yani?"

"O adam bu kadarla kalmaz dedim onlara, inanmadılar. Durmadı işte, öldürdü kendi kızını..." Meriç daha fazla duramayacak oldu ki salondan çıkmıştı. Kızlar da yanıma oturarak olayı sindirmeye çalışıyorlardı. "Abim niye bu kadar tepki verdi? Anlamadım. Hadi sen hem senin açından ağır şeyler hem de hamilesin diye bu kadar hassaslaştın. Abime noluyor?" Ah Ece, hiçbir şeyden haberin yok. Cevap vermeyerek sessiz kalmayı tercih ettim. "Yalnız bu adam içerde değil mi? Görüş yasağı da var. Melis'in yurtdışına gideceğini nasıl öğrendi?" Hilal'in sorusu haklı bir soruydu. Fakat aklıma gelen, muhtemelen gerçekleşmiş olandı. "Ama karısının görüş yasağı yok..." Oflayarak yüzümü sıvazladım.

Bu esnada zil çalmış, çok geçmeden de Emir Asaflar salona girmişlerdi. Emir Asaf'ın bana doğru yürüdüğünü fark ederek ayağa kalktım ve camın önüne adımladım. Onun da adımları durmuş ve öylece bakıyordu. Yüzüne bakmıyordum fakat sinirli olduğunu anlayabiliyordum. "Anlaşılan haber bizden önce gelmiş..." Aras'a ters bakarak konuştum. "Ve utanmadan yanıma gelebiliyor, yüzüme bakabiliyorsunuz."

"Hira ağır konuşmasan mı abicim?" Barlas'a histerik bir gülüşle döndüm. "Sence sorun benim ağır konuşmam mı? Yoksa ikazıma rağmen hormon diyip geçtiğiniz şeyin bir insanın canına mâl olması mı?" Bu sefer de Anıl konuşacakken müsade etmedim. "Size söyledim! O adam durmayacak dedim! Yaa kendi... kendi kızını acımadan öldürdü bu adam... Üstelik güya hem Sancar hem de Dağlı ailesinin güvencesinde olan kızını. Söylesenize, gerçekten gücünüz yetmedi mi yoksa yetmek mi istemedi?"

"Abicim o nasıl laf öyle?" Uraz atılırken cevapladım. "Nasılsa nasıl. Cevabınız ne asıl?"

"Yenge tabii ki de gerçekten korumak istedik." Alaylı bakışlarım tek tek hepsinin üzerinde dolaştı. "O hâlde çocuklarımın canını size emanet etmemeliyim Yaman..." Salondan ayrılmak üzere adımımı atmışken Emir Asaf'ın sesiyle ona döndüm. "O ne demek öyle?" Önce çatık kaşlarına sonra da yeşillerine baktım. "Çocuklarımla birlikte güvenli bir yerde kalacağım demek. Üzgünüm Emir Asaf. Bu sefer evimizi ben değil, sen bizsiz bıraktın..." Salondan çıkmış ve Yusuf'un odasına varmıştım. Yemeğini yemiş, oyun oynuyordu. Beni fark ettiğinde gülümseyerek oyununa döndü. Yanına adımlayarak dikkatli bir şekilde çökmüştüm. "Bebeğim, Adnan dedene gitmek ister misin?"

Gözleri parlayarak bana döndü. "Evett! Babam da gelcek mi gücel annem?"

"Hayır birtanem. Babanın işleri var. Bu yüzden bir süre dedenlerde kalalım dedim ben de."

Bî- misâl HayatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin