KIRGIN

149 14 22
                                    


                          AKADİSTAN/ÂSAM

Omzuma yaslamış olduğu başını kaldırdığında ona döndüm. Yorgun ve yeni uykudan uyanmış bakışları beni bulurken gülümsedi. Buruk bir tebessümle karşılık verdim. Boydan boya çevrili olan parmaklıkların ardına biz geldiğimizden beri ne kadar insan girip çıkmıştı. Bir gün geçmesine rağmen çok uzun bir süre gibi gelmişti. Birilerinin seni kurtarabileceğini bildiği zaman insan için saatler yıllar gibi geliyordu. Fakat zaman geçtikçe kurtulabilme umudumu da kaybediyordum. Onun şimdiye kadar bizi kurtarması gerekmiyor muydu? Umarım eski sevgilisi ile arkadaş kalabilme kuralı eşini kurtarmak için geçerlidir.
Masum insanların topraklarında, inşa ettikleri binalarda özgürce dolaşan sözde barış gücü askerleri için görünmezdik. Onlar için yok hükmündeydik. Yine önümüzden geçip giden askerle aklıma bize buraya getiren komutan gelmişti. Usulca Dua'ya döndüm.

"Şu Komutan Boris dedikleri adam seni tanıyor mu?"

Gözlerini kaçıran Dua tekrar bana baktı.

"Evet, babamla beni tutukladıkların da onu tanımıştım. Babamla babası eski dostmuş, bize yardımcı olmuştu. Sonra Zarah'da bir kaç kez karşılaşmıştık."

"Sana bakışlarından hiç hoşlanmadım."

Sert bir nefes aldığında rahatsızca yerinde kıpırdayarak konuştu.

"Babama benimle evlenmek istediğini söylemişti. Katı bir dille teklifini reddetmiştim."

Sırtımı soğuk duvardan ayırarak mırıldandım.

"Kendi ülkesinde ki kızlar tükenmiş mi!"

Omuz silkerek dudaklarını aralığında anahtar sesiyle başımızı çevirip gelen askerlere baktık. İçimi kaplayan sevinç dalgasıyla, ağır hareketlerle kapıyı açıp içeri giren askere baktım. Askerin bakışları direkt Dua'yı bulmuştu.
"Bayan Suri bizimle geliyorsunuz."
Hafifçe kısmış olduğum gözlerim Dua'yı bulduğunda sakince konuşmuştu.
"Ne için?"

"Komutan Boris sizinle görüşecek."

Dua sakinleştirici bakışlarını bana çevirdiğinde gözleriyle bir sorun olmayacağını söylercesine bana bakmaya devam ederken bakışlarımızı bölen askerin bedeniydi. Kolunu uzatan askere sert bir bakış atarak"Nereden gideceğimi göstermeniz yeterli."dediğinde asker bir adım geri çekilerek Dua'ya yol verdi. Sessizlik çaresizlik içinde Dua'nın gidişini izledim. Dakikalar sonra koridor da yankılanan postal seslerine yenileri eklenmeye devam ederken başımı yaslamış olduğum duvardan ayırmadan gözlerim kapalı bir halde postal seslerine karışan konuşma seslerini dinlemeye devam ettim.

"Görüşmeyeli uzun zaman olmuştu. Gelmene çok mutlu oldum dostum."

"Biliyorsun Âsam'a ulaşabilmek son olaylardan sonra daha da zorlaştı."

Son konuşan adamın sesiyle kirpiklerimi aralayıp başımı hızla geniş koridora doğru çevirdim. Arkasını  gördüğüm adam sesiyle, duruşuyla ondan başkasına benzemiyordu. Beni kurtarmaya gelmiş olabilir miydi? Öyleyse neden yanıma bile gelmemişti. Ağır adımlarla yürüyerek uzaklaşırken ayağa kalktığımda koşar adımlarla gelerek "Komutanım." diyen askerin sesiyle iki adam da durmuştu. Üniformalı adam askere döndüğünde yanında ki adamın sabırla dönmesini beklerken asker elinde ki kağıtları komutanına uzattığında yanında ki adam da usulca dönmüştü. Doğru tahmindi. Zeyd Ansarhan'ın kağıtta ki bakışları beni bulduğunda zifiri gözleri hissizce yüzümde gezindi. Bir yabancı gibi. Keskin yüz hatlarında hiçbir hareket olmadı. Beni ölümün uçurumuna sürüklediği den habersizce bakışlarını üzerimden çekti. Nutkum tutulmuştu. Gülümseyerek askere bir şeyler söylediğinde komutan da gülümsemişti. Asker koşarak geldiği yöne doğru giderken onlar ise aynı yavaşlıkla arkalarına dönüp yürümeye başlamışlardı. Buğulan bakışlarım da gidişiyle tüm renkler solarken kirpiklerimi kırpıştırdım. Onun için sadece bir yabancıdan ibaret olduğum gerçeğini bir kez daha acıyla kabullenmiştim.

FİZÂNİWhere stories live. Discover now