ESARET

189 24 0
                                    

 

Uzun süredir araladığım pencerenin hemen yanında ki koltukta oturuyordum. Yüzümü sertçe okşayan rüzgar ve soğuk hava kışın gelmiş olduğunun habercisiydi. Dün onu hiç görmemiştim. Bu benim için iyi oluyordu. Ondan uzak durmak her yönüyle benim aleyhimeydi.
Onu ilk gördüğümde o kargaşanın içinde tekrar görebilmek için bir çaba sarf etmesem zaman zaman aklıma gelmişti. Aklıma geleni; düşünmeyi, hayal etmeyi reddetmiştim.
Oysa şimdi gelip beni bulmuştu.

Onu yeni tanımış olsam bile sanki hep var gibiydi. Bunu yine reddetmeyi seçtim. Bir rüya gibi düşünmeliydim, hatırladıkça görmek istemediğim bir rüya gibi. Yüzümü avuçlarımın içine alırken dudaklarımı aralayarak derin bir nefes verdim.

Ahsa'nın bu saatler de meşgul olduğunu düşünüyordum. Devletine icabet etmeliydim.
Üzerime kalın bir hırka alıp bahçeye çıktım. Rüzgar oldukça sertti. Üzerimde hırkaya sarılarak kollarımı birleştirdim. Ufak bir çıtırtı duyduğum da endişe ile başımı evin arka tarafına çevirdim. Dağın başıydı çıtırtının sahibi vahşi bir hayvan olabilirdi. Koşarak birkaç adımda evde olabilirdim. Aksi gibi üzerimde anahtar yoktu. Kapıyı öylece kapatmıştım. O gelene kadar Ahsa'nın yanında kalmalıyım. Tek yapmam gereken bütün gücümü toplayıp koşarak Ahsa'nın evine gitmeliydim.

Duyduğum ikinci çıtırtı ile açık kahverengi asıl bir at karşımda duruyordu. Rahatlarken derin bir nefes aldım. Rüzgar da salınan yeleleriyle bana doğru gelip önümde durduğunda geri çekildim. Küçük korkularımı hiçe sayıp  dokunabilirdim. Oldukça mesafe bırakarak yüzünü okşadığım da gözlerini kapayıp açtı. Fazlasıyla sevimli ve asildi.

Parmaklarım yumuşacık tüylerin de gezintiye çıkmıştı.

"Ne kadar da sevimlisin, bir adın var mı senin?"

Sorduğum soruyla kendime gülmek istedim. Bu kadar bakımlı olduğuna göre bir sahibi olmalıydı. Eğer benim atım olsaydı ona Kızıl diye isim vermek isterdim.

"Kızıl, bu isim sana çok yakıştı."

Söylediklerim ile başını hareket ettiğinde elimi geri çeksem de tekrar uysal bir hâl alınca yüzüne dokundum.

"Onun zaten bir ismi var, ikinci bir isme de ihtiyacı yok!"

Zeyd denen o adam.
Tahmin etmeliydim.

Ona yüzümü dönene kadar atın yularını kavramıştı.

"Hamra, kızım o bir yabancı."

Zemheri bakışlarında ki soğukluk sesine de yansımıştı.
Ciddi olmazsın dememek için kendimi zor tutmuştum.

"Galiba evimde kaldığı için onu bir yabancı olarak görmüyorsun."

Atı ile konuşmasını garipsemiştim. Başını hareket ettiren at bir kaç adım attığında tedirgin bir şekilde geri çekildim. Derin bir nefes alırken ters bir bakış atmayı ihmal etmemişti.

"Daha ne kadar rol yapacaksın."

Anlam vermeye çalışan bakışlarım onu buldu.

FİZÂNİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin