HiS

196 22 2
                                    


     Bu his ölüm misaliydi.

İki buçuk haftadır, evden dışarı adım dahi atmama izin vermediği gibi camdan bakmama bile müsade etmiyordu. Gerçekten de gözetimi altındaydım. Her hareketimi dikkatle izlediğine de emindim. Bakışlarımız her kesiştiğinde sakin durmasına  rağmen gözlerin de her an öfke vardı.
Ve öfkesinin tek sahibi bendim. Aradığı kişi her kimse büyük bir suç işlemişti. Zaruriyet harici hiç konuşmuyorduk, doğrusu bu da benim işime geliyordu.

Önünde yığılı olan kitapların içinde kaybolmuş gibiydi. Elinde ki kalemi ahenkle hareket ettiriyordu. Ne yaptığına dair hiç bir fikrim yoktu.

Teni esmerdi. Saçları kahverengi tonunda olsa da daha koyuydu, siyah gibiydi. Gözleri ise kahverenginin en koyu tonuydu. Kaşları kalın ve biçimliydi. Keskin kirpikleri oldukça uzun olmakla bir kılıcı andırıyordu.
Sakalları yeniydi.

"Otur da öyle süz yorulursun."

Kalın sesi kulaklarıma çalındığında ona dalıp gittiğimi yeni fark etmiştim. Utangaçlık bütün bedenimi ele geçirmişti. İçten içe kendime kızıyordum kendime kızmamın artık bir faydası yoktu. Gergin yüz hatlarında hafif bir gevşeme olsa da anında eski gerginliğine geri dönmüştü. Utangaçlığımı gizlemekte pek başarılı olduğum söylenemezdi.

"Sana bakıyordum, saate bakıyordum."

En başından beri amacım saate bakıp oturma odasından çıkmaktı. Gözlerim büyük bir gaflete düşmüştü.
Dudaklı yukarı kıvrıldı. Ben ise içime.
Kendine gel Nurfeza!

"Anlıyorum, bakmak hakkın sonuçta eşinim."

Eşimmiş!

"Eşim mi? Gerçek bir evlilik olmadığını hatırlatma gerek yok."

Sürekli dile getirmesi canımı sıkıyordu. Çehresi her zaman ki ifadesizliğini koruyordu. Bir insan hiç mi tepki vermezdi. Az önce dördüncü kez gülüşüne daha yeni şahit olmuştum. Sanırım mimiklerini kullanmadığı için kolay kolay yaşlanmazdı.

Cevap vermemişti. Özlü bir söz ya da gün boyu susmamı sağlayacak bir söz söylememişti. Bakışlarım durgun yüzünü buldu. Doğrusu yakışıklı adam.

"Karşına geçip oturayım öyle daha net süzersin."

Bu sefer sesinde alay yoktu. İçimde sebepsiz bir dinginlik yer etmişti.

"Sana bakmıyorum dedim ya düşünüyordum."

Yavaşça ayağa kalkıp masanın üzerinde ki kalın kitabı aldı.

"Dean mı düşünüyordun?"

Zemin de ki bakışlarım şaşkınlık ve anlamsızlık ile onu buldu. İfadesi ciddiydi. 

"Sana bakarken mi?"

Elimde olsa ufak bir çığlık eşliğinde bulunduğum yerden zıplayarak ellerimi koltuğa geçirip ne dediğimin hesabını yapardım.

Hafif bir tını ile güldü.
Bu beşinci gülüşüydü.
Deyim yerindeyse yerin dibine girmiştim. Bir saniye ben onun kaç defa güldüğünü de mi saymıştım!

"Anlaşıldı, sorumun cevabını da aldım."

Arkasına dönüp merdivenlere doğru ilerledi. Parmaklarım koltuğun kenarını kavradığında başımı geriye doğru attım.

FİZÂNİUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum