SON DURAK -2

675 43 0
                                    


İnsanlık,derin bir kör kuyudaydı.

Kaçma işlemim ne yaparsam yapayım başarısız olacaktı kamyonete binmeden öncede bunun olacağının gayet farkındaydım. Kamp denilen yerden sonra bizi getirdikleri yer oldukça genişti ve büyük bir alanı kaplıyordu. Sanırım karargahtı.

Tek katlı boylu boyunca uzanan yapılardan oluşan karargah küçük bir şehri andırıyordu.

İçimde ufacıkta olsa bir umut kırıntısı vardı.

Bulunduğum köşeyi dönerken az ileride ki yürüyen askeri gördüğümde içimde ki umut kırıntısı harekete geçerken askerin bana dönmesi ve üniformasının kolunda gördüğüm bayrakla var olan umudumdan da bir eser kalmamıştı.
Bu askerler insanı kurtarmaktan ziyade diri diri toprağa gömerlerdi.
Asker karşımdaki kalabalık insan kuyruğunu işaret ederken yine bilmediğim dilde konuşuyordu.Buyuk ihtimalle kuyruğa geçmemi söylüyordu göze batmamak için ağır adımlarla kuyrukta ki yerimi alırken asker gözden kaybolmuştu.

Binlerce insanın ne suç işlediğini düşündüm.
Tek suçları müslüman olmak mıydı?
İstediklerini yapmamaları mıydı?
Peki binlerce masum çocuğun suçu neydi ?
Tarih boyunca kanlara boyanan bu çoğrafya da mı dünyaya gelmeleriydi?

Ölüm her insan için sondu ama ölüm burada ki insanlarla özdeşmişti.
Zulüm ise bu acımasızlıkları yapanlar ve destekleyenlerle özdeşmişti.

Yakıcı hava sıcaklamama sebep olurken derin bir nefes aldım. Kuyruğa gireli beş dakika bile olmamışken arkam yeni gelen insanlarla dolmuştu.
Orta yaşlı adamı yaka paça götüren askerlere kalabalık korkusuz ama çaresizce bakıyordu.
Yapacak başka bir şeyleri yoktu çaresizlik vazgeçilmeyen bir nefes gibiydi. İnançları ve geri de kalan sevdikleri insanları hayatta tutan şeylerdi.

Sıranın bana gelecek olması tedirginliği mi arttırırken korkumu bastırmaya çalışıyordum, önümde iki kişi vardı.
Kalbim bir kalp hastasının kalbi gibi çarpıntıyla atarken ellerim buz kesmişti. Masanın başında oturan asker anladığım kadarıyla üst düzey bir genaraldi. Önümdeki kadının hemen yanında duran genç çocuğa birkaç soru soran general sanırım istediği cevapları alamamıştı. Generalin beti benzi attığında önümdeki kadın fısıltıyla birşeyler söyledi.

General hızla ayağa kalkarken masanın üzerinde duran silahı aldığında tereddüt dahi etmeden genç çocuğun kafasına sıkmıştı.
Yaşlı kadının feryat dolu sesi karargahta yankılandı.

"Ferhaaann......"

Ne dedigini tam olarak anlamasam da dünyayı hâlk eden yegane yaratıcımızdan yardım istediğini az çok anlamıştım.
"Allah" diyordu.
"Allah" hiçbir dilde karşılığı olmayan tek kelimeydi.
Gözlerim irice açılırken ağladığımı yeni fark etmiştim.

Adını annesinin acı feryadından öğrendiğim genç çocuk annesinin kollarından zorla alınırken cansız bedeni bir çuval misali kenara fırlatmışlardı.
İbret olsun diye mi?
Tebessüm ederek gözlerini sonsuzluğa kapatan o çocuk gerçekten de ibretlikti.

FİZÂNİWhere stories live. Discover now