9. Bölüm

6.8K 472 185
                                    

Her şey yavaş yavaş yoluna giriyordu. Simay gittikçe daha çok gülüyor, yaşadığı kötü olayın etkisinden gün geçtikçe kurtuluyordu. Artık okul lafını duyunca yüzü asılmıyor, yavaş yavaş da olsa yeni bir okulda yeni bir sayfa açma düşüncesini benimsiyordu. Birkaç gündür ders çalışmaya da başlamıştı.
Ben onun mutluluğuyla mutlu oluyor işe daha fazla sarılıyordum. Onu göndermek istediğim bir özel okul vardı. İki gün önce görüşmeye gitmiş, olanları anlatmıştım ve müdire hanım anlayışla yaklaşıp Simay'ın okulun öğrencisi olduğu takdirde çalışan psikologla her hafta bir saat görüşebileceğini söylemişti. Bu beni mutlu etmişti çünkü Simay'a defalarca bu konuyu açsam da psikolog lafını duyunca hızla ortamdan uzaklaşıyordu. Ayrıca eğitimi iyi, öğretmenleri disiplinliydi. Derslerin dışında yapabileceği bir sürü aktivite vardı. Onu oraya gönül rahatlığıyla gönderebileceğimi biliyordum.

Tuğrul ile o günden sonra hiç yüz yüze gelmemiştik. Aynı ortama girecek gibi olduğumuzda bir şeyleri bahane ederek aceleyle kalkıyor, yüzüne bile bakmıyordum. Bana 'utanması gereken sen değilsin' demesine rağmen içime işleyen utancı bir türlü silemiyordum. Ondan kaçtığımı anlasa da bir şey demiyordu, bakmadığım için bu hareketlerime nasıl tepkiler verdiğini de bilmiyordum. Sanki o yokmuş gibi hayatıma devam ediyordum.

Öte yandan canımı sıkan bir şey daha vardı. Korktuğum halde sonunda başıma geliyordu. Üniversiteden beri en yakın arkadaşım olan Fırat'la yavaş yavaş uzaklaşıyorduk. Onu aradığımda meşgul olduğunu söyleyip dönmüyor, yazdığımda tek tük cevaplar veriyordu. Zaten Zeki ağabeyin mekanında Ekin'in bahsettiği neredeyse hiçbir şeyden anlamamış olmam onların üçü arasında daha derin ve sıkı bağlar olduğunu anlamama sebep olmuştu ve şimdi kendimi git gide dış kapının dış mandalı gibi hissediyordum.

Açıkçası arkadaşlığımızın karısına rağmen bu kadar sürmesi beni şaşırtıyordu yine de üzülmeden edemiyordum. Hayatımdaki herkes birer birer benden uzaklaşıyor gibi hissediyordum ve elimden hiçbir şey gelmiyordu.

Belki de sorun bendeydi bilmiyordum. Bende bir sorun vardı da herkes ondan benden git gide uzaklaşıyordu. Belki de herkesin hayatında çekilmez bir insan olmuştum. Herkesin kendi evi ve düzeni vardı ben ise hâlâ oradan oraya savruluyor elimdeki bu koca hayatla ne yapacağımı çözemiyordum.

Başkalarının çoktan çözdüğü sorular yeni önüme geliyor, hayata geç kalıyor gibi hissediyordum.

Nazlı ile birkaç kez o işten dönerken karşılaşmıştık. Mutlu olduğu her halinden anlaşılıyordu. Sürekli işinin ne kadar iyi olduğundan bahsediyordu. Onun hep mutlu olmasını istesem de içimde beni üzmek için hazır bekleyen tarafım 'Onun mutsuzluğa sebep olacak kişi senken yüzsüz gibi mutluluğunu mu istiyorsun?' diyordu. Kendimi kendime bile savunamayacak durumdaydım. Tuğrul'un tayini Nazlı'dan öğrendiğim kadarıyla mahallenin aşağısındaki liseye çıkmıştı. O da çok mutlu olmuştu, öyle demişti Nazlı. Hatta beraber kutlama yapacaklarını, benim de gelmem gerektiğini söylemişti fakat işleri bahane edip gitmemiştim.

Kendi canıma daha fazla kastedemezdim. Tek isteğim bir an önce buradan gitmeleri, bir daha gözüme görünmemeleriydi. Çünkü burada kaldıkça hissettiklerim beni öyle boğuyordu ki uyuyamıyordum bile.

Başkası olmalıydı. Deli gibi sevdiğim bir başkası. Bana Tuğrul'u unutturacak kadar çok sevdiğim bir başkası. Onun adını, izini, yüzünü ondan bana kalan her şeyi unutmak için her şeyimi vermeye hazırdım. Canımın acısını geçirebilecek birini istiyordum.

Önümdeki bardağa öylece bakarken saatin hayli geç olduğunu biliyordum. Aklım ise bunu umursuyor gibi görünmüyordu.

Çalıştığım barda işten sonra biraz bir şeyler içmek için kalmıştım. Grup arkadaşlarımsa yorgun oldukları için evlerine gitmişlerdi.

ama evlisin |gay| •bxb•Where stories live. Discover now