22. Bölüm

4.5K 315 71
                                    


Çay bahçesine girdiğimde içimde garip bir his vardı. Saat dokuza yaklaştığı için hava iyiden iyiye kararmış, çay bahçesinin ışıkları yanmaya başlamıştı. İşten çıktığım için yorgundum ama merakım hepsini silip süpürüyordu.

Sabah liseden sonra neredeyse hiçbir iletişimimin kalmadığı Derya mesaj atıp buluşmak istediğini söyleyince elbette şaşırmıştım.

Kim şaşırmazdı ki? Sonuçta yıllardır yüz yüze bile gelmemiştik.

Köşedeki masada oturduğunu görünce adımlarımı hızlandırdım. Sarı, uzun saçları omzundan dökülürken bakışları bahçenin dışında bir yerde dolanıyordu. Hüzünlü bir ifadesi vardı. Yaşadıklarını düşününce, olmaması için bir neden göremedim.

Kim sevdiği biri tarafından ihanete uğramayı kaldırabilirdi ki? Kolayca yenilip yutulacak bir şey değildi sonuçta.

Masaya vardığımda irkilir gibi bakışlarını bana çevirdi. Ardından yüzündeki hüzünlü ifadeyle tezat bir gülümseme oluştu. Mavi gözlerine bakarken ne hissedeceğimi düşünemedim. Derya iyi bir kızdı. Kimseye kötülüğü dokunmamıştı bugüne kadar. Ancak onunla hiçbir zaman buluşup oturacak kadar yakın olmamıştık.

Ayağa kalkıp bana sarıldığında put gibi durmanın ayıp olacağını düşünüp kollarımı dostane bir tavırla sırtına sardım. Birkaç saniye sonra çekildiğinde yüzünde çekingen bir gülümseme belirdi.

"Geçsene." Karşısındaki sandalyeyi gösterdiğinde başımı sallayıp sandalyeyi çektim ve yerime oturdum. O da karşıma oturduğunda aramızda garip, iğrenç bir sessizliğin oluşmasına izin vermeden konuşmaya başladı. Bu beni rahatlattı, çünkü beni buraya o çağırmışken onunla nasıl bir sohbet başlatacağımı düşünürken kafayı yerdim.

"İşten mi geldin?"

"Evet, hâlâ teyzemin orada çalışıyorum."

Gülümsedi, mutlu bir gülümseme değildi. Aksine hüzün barındırıyordu.

"Ben burada yokken bile her şey aynı kalmış." diye mırıldandı sanki bundan nefret eder gibi. "Kusura bakma sen de işten çıkmışsın, yorgun argın buraya gelmişsindir. Belki de yanlış ettim seni aramakla ama evde boğuluyordum artık."

Derin bir nefes verdim. Derya ve aldatılmayla son bulan evliliği tüm mahallenin dilindeydi. Kız, aldatılmanın ve boşanmanın acısını atlatmaya çalışırken bile depresyonda olduğunu, intihara kalkıştığını söyleyenler olmuştu.  Annesi ve babası da evhamlı insanlardı. Sürekli başında onun nasıl olduğunu sorup boğduklarına emindim.

"Yani, biz pek yakın değildik o yüzden beni arayıp buluşmak istemene şaşırdım ama asla yanlış yaptığını düşünme." diye mırıldandım. Kızın zaten derdi başından aşkındı, bir de ben canını sıkmak istemedim.

"Sevindim o zaman."

Garson gelip siparişlerimizi aldığında ikimiz de birer bardak çay söyledik. Sonrasında lise hakkında konuşmaya başladık. On yılı aşmış olayları, dedikoduları konuşmak kendimi yine on altı yaşında bir ergen gibi hissetmeme sebep olmuştu. Biz konuşurken çaylarımız geldi.

"Fırat abayı bayağa yakmıştı sana o zamanlar... Derya aşağı, Derya yukarı. Gözü başka bir şey görmüyordu." dedim gülerek. Onun yüzü ise buruştu. Fırat'tan neden bu kadar hoşlanmadığını asla anlamıyordum.

"Uzak dursun benden diye dua ediyordum." diye mırıldandı. "Senin arkadaşın diye fark etmiyordun ama o kadar toksik hareketleri vardı ki o zamanlar... Benim öyle biriyle olabilmemin imkanı bile yoktu."

ama evlisin |gay| •bxb•Où les histoires vivent. Découvrez maintenant