39. Bölüm

2.3K 207 68
                                    

Karşımda gördüğüm manzaraya öylece bakarken sıkıntılı bir nefes almadan edemedim. Ben buraya iki öğretmen olarak geldiğimizi düşünürken Tuğrul'un ellerinde biralar olan öğrenci grubunun ortasında oturduğunu görmek yanıldığımı anlamama sebep olmuştum.

Kollarımı birbirine bağlayıp boğazımı temizlediğimde gülüşler bir anda dindi ve herkesin bakışları bana döndü. Ortamdaki herkes sus pus olurken hâlâ gülümsemeye devam eden tek kişi Tuğrul'du. Oysa bundan en büyük gazabı o alacaktı, haberi bile yoktu.

Daha bir saat önce 'içmek, sorun çıkarmak yok' diye uyardığım, hatta dinlemeyeceklerini bildiğim için matematik ve fizik sözlü notlarıyla tehdit ettiğim öğrencilerimi matematik öğretmenleriyle birlikte içerken görmek bana da şok olmuştu. Dize getirmeye, yola sokmaya çalıştığım bir otobüs öğrenci Tuğrul'un alışma sürecinde olmasının ve öğrencileriyle iyi anlaşmak istemesinin ardına sığınıp iyi niyetimi suistimal ediyorlardı.

Demek ki diğer öğretmenler bundan çocuklarla geziye falan gitmek istemiyorlardı. Geldiğimizden beri herkesin nasıl olduğunu kontrol etmekten doğru düzgün uyuyamamıştım bile ve sızdığım ilk an sözümden çıkmışlardı.

"Aferin size çocuklar ya," dedim azarlamaktan uzak bir sesle. Tuğrul aralarında aptal aptal sırıtırken ben azarlasam ne olacaktı ki? "Sizi kaç kere uyardım."

"Hocam biz de bir kere böyle bir yere geziye geliyoruz ama..." dedi Nehir, oturduğu yerden. Yanında oturan sevgilisi Efekan, kolunu omzuna dolamış saçlarıyla oynuyordu. "Ne var biraz eğlensek?" Başını yana eğdiğinde ne diyeceğimi bilemedim. Aslında haklılardı. Çünkü böyle eğlencekleri ortam çoğu zaman olmuyordu ama bunun için illa içmeleri mi lazımdı?

"Evet hocam," diye destek çıktı Ercan. "Hem siz de bizim en sevdiğim öğretmenlerimizden birisiniz. Gelin beraber eğlenelim, bakın Tuğrul Hoca da burada." Tuğrul'a baktım sinirle. Sırıtışı büyüdü, güzel gamzeleri ortaya çıktı.

"Görüyorum." diye mırıldandım. "Ama bakın, cıvıtmak yok." Yanlarına ilerlerken Tuğrul'un yanına oturdum. Elindeki bira şişesinin kapağıyla oynuyordu. Ona doğru eğilip "Aferin çok iyi göz kulak oluyorsun çocuklara Tuğrul." dediğimde güldüğünü duydum.

"Çocuklara bir şeyi yasaklayarak yapmalarını engelleyemezsin Mahir. Yanlarında olup gözetlemek her bakımdan en iyisi. Hem bu sayede seni yakın görüp bir şeyler de anlatıyorlar. Ters bir durum varsa fark edebiliyorsun." diye fısıldadı bilmiş bir tavırla. Haklı olabilirdi, onlara yoldan beri ne kadar uyarı yapsam da sonunda ellerinde içki şişeleriyle yakalamıştım. Hem Tuğrul öğrencileri benden daha iyi bilirdi, benden önce öğretmenlik yapıyordu ve tecrübesi benden çok daha fazlaydı. Şu durumda ona kızmaktansa dediklerini uygulamak daha iyi olurdu. Bakalım onun dediği yöntem işe yarayacak mı?

Bir şey demeden önümde duran şişelerden bir tanesini önüme çekip açtım. Yazık, paraları sadece biraya yetmişti. Açtığım şişeyi ağzıma götürüp içerken herkes rahatladı ve konuşmaya devam etti.

"Mahir Hocam, Tuğrul Hocam sizin üniversitede çok yakın arkadaş olduğunuzu söyledi, doğru mu?" diye sordu Naz, uzun kıvır kıvır siyah saçları onda en sevdiğim şeydi. Çok tatlı duruyordu.

"Öyle." dedim birayı dudaklarımdan çektikten sonra. "Yakın arkadaştık, beraber bir arkadaş grubumuz vardı. Hatta mezun olduktan birkaç sene sonra da görüşmeye devam ettik ama sonra malûm hayat... Aramıza mesafe girdi." Aramıza yalanlar ve zorundalıklar girmişti. Yoksa o zamanlar hiçbir kuvvet beni Tuğrul'dan koparamazdı. Tuğrul'un olmadığı yerde nefes dahi alamıyordum o zamanlar. Sonra hayat ya da tanrı beni böylesine sevdiğim şeyden mahrum bırakıp böyle de yaşamayı öğretti. Sonra ne kadar sevsem de zorunda kalırsam herkessiz yaşayabileceğimi öğrendim. Bir tek Simay olmadan yaşayamazdım. Simay olmasa on yedi yaşında ölmüştüm. Simay beni hayatta tutan, en kötü durumlarda bile ayağa kalkmamı sağlayan yegane şeydi. Benim kardeşimdi ve ben ona bakmalıydım.

ama evlisin |gay| •bxb•Where stories live. Discover now