49. Bölüm

1.7K 152 44
                                    

Uyandığımda yanım boştu. Ellerimi Tuğrul'un yastığına koyup öylece durdum bir süre. Gözlerim tavana değdi. Çok zaman geçirmemiştim burada lakin, ev gibi hissettiriyordu. Tuğrul vardı bir kere, nasıl hissetmezdim ki?

Uykum açıldığında yataktan kalktım. Haftasonu sonunda gelmişti ve biz bugün Rüzgar ve Derya'yı ziyarete gidecektik. Tuğrul dün bunun için biraz streslenmişti. Rüzgar benim ağabeyim sayılırdı sonuçta. Çekinsindi. Zaten Rüzgar'ın tavırlarından bugün Tuğrul'a kök söktüreceğini biliyordum. Normalde buna asla izin vermezdim ama Rüzgar gerçekten bana sahip çıkan bir ağabeyim varmış gibi hissettiriyordu. Gerçekten de öyleydi. Yıllarca derdimi paylaşmış, gerektiğinde beni döve döve içimdeki sıkıntıları zorla anlattırmıştı. Ama içimde sıkıntıyla uyumama razı gelmemişti. Ağabeydi Rüzgar. Gerçekten ağabeyimdi.

Tuğrul'u mutfakta elinde borcamla bulduğumda hafifçe yutkundum. Islak kek yapmıştı. Bana yapmıştı, benim için. Çok severdim çünkü ben, çok.

"Günaydın..." dedim. Neden bilmiyordum bana her bir şey yapsa duygusal bir topa dönüşüyordum. Onun dışında neredeyse kimse beni bu denli düşünmediği için çoğunlukla dizlerin titriyor, ayakta kalacak gücü kendimde bulamıyordum.

"Günaydın güneşim." Elindeki borcamı masaya bırakıp yanıma gelmesi, kollarını belime sarması neredeyse göz açıp kapayıncaya kadar bir süre içinde gerçekleştiğinde şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım.

"Güneşim doğmuş benim." Uzanıp yanağıma sulu sulu bir öpücük bıraktı. "Günaydın güneşim."

"Sabah sabah ıslak kek yapmak nereden esti?" diye sordum merakla. Benim için yaptığını bilsem de, nedenini merak ediyordum.

"Rüyamda gördüm." dedi sakin bir sesle. "Uzun zamandır yememişsindir diye yapayım dedim. Seviyorsun benim keklerimi."

"Ben seni de seviyorum." dedim parmak uçlarımda kalkıp çenesine minik bir öpücük bırakırken. Aslında pek boy farkımız yoktu ama yine de bunu yapmak hoşuma gidiyordu.

"Bilmez miyim?" dedi kendinden emin bir sesle. "Uykunda yine adımı sayıklıyordun, ne oldu?" dedi yüzünde hınzır bir gülümseme oluşurken. Parmaklarını belimde hissettim.

"Bir şey olması mı lazım benim rüyamda seni görmem için?" diye mırıldandım. "Ben baktığım her yerde seni görmek istiyorum."

Uzanıp yanağımı sevdiğinde gözlerimi kapattım. Parmakları usul usul yanağımın her santimetre sinde gezinirken kendimi öyle huzurlu hissediyordum ki içten içe bunların hepsi bir gün yine bozulacak diye korkuyordum. Çünkü biz ne zaman mutlu olsak hemen ardından bir ayrılık, bir hüzün bizi buluyor ve ayırıyordu. Ama benim artık Tuğrul'un yokluğuyla savaşacak bir sabrım kalmamıştı.

Kendini benden ayırıp elimi tuttu ve beni peşinden masanın başına götürdü. Beyimiz sadece kek yapmakla kalmamış kahvaltıyı da hazırlamıştı. Her şey çok güzel görünüyordu.

"Bir dilim yiyeyim mi?" diye sordum sulanmış ağzımla keke bakarken. "Nolur Tuğrul bir dilim yiyeyim mi?"

"Soruyor musun bir de? Senin için yaptım zaten. İstediğin kadar ye."

Masaya koyduğu iki tabaktan birini alıp iki dilim kestim. Sonra birini Tuğrul'un, birini benim tabağıma koydum. Hemen önümdeki sandalyeye oturup yemeye başlarken ağzımı kaplayan çikolata ve kek hamurunun birbirine geçmiş tadıyla zevkten dört köşe oluyordum.

"Yavaş yavaş ye güneşim, boğulacaksın." Tuğrul'un sesini duydum, ama umursamadım. Hep böyleydi o. Sevdiğim şeyleri önüme verir, mutluluktan delirirince de sakin olmamı söylerdi. Ağzımda en sevdiğim tat varken nasıl sakin olabilirdim mesela?

ama evlisin |gay| •bxb•Where stories live. Discover now