34. Bölüm

2.9K 238 112
                                    

Okulun önüne vardığımda derin bir nefes alıp omzuma astığım çantayı sıkıca tuttum. Haftanın beş günü geldiğim okulda olmak bu sefer çok garip hissettiriyordu. Birazdan içeri girecek ve Tuğrul'u görecektim. Sabah evden çıkarken eve gidip hazırlanacağını söylemişti ama o an güzel bir uykunun ortasında olduğum için gözlerimi bile açamamıştım.

Tuhaftı. Akşam bulamadığı evi sabah bulabilmesi. Kimi kandırıyorun ki? O kalmak için yalan söylemiş, ben de kalması için yalanına kanmış gibi yapmıştım. İkimiz de yalancıydık ve bu kimseyi incitmediği sürece sorun yoktu.

Dün gece yanıma yattığında bile bir saat boyunca uyuyamamış, onu izlemiştim. Yüzü tanıdıktı ama ifadesi çok farklıydı. Tüm gece uykusunda bir şeyler sayıklayıp durmuştu ve farkında olduğunu bile sanmıyordum. Tuğrul benden sonra ne yaşadıysa bir şeyler onu çok derinden etkilemişti. Bir yanım ona her şeyi çözdükten sonra ancak benim yolumu tuttuğu için kızgındı, bir yanım ise bunları şimdi konuşmanın doğru olmadığını söylüyordu. Tuğrul iyi değildi. Her neyi var ise bu fiziksel olarak onu etkileyecek kadar kötüy bir şey olmalıydı ve bu tartışmayı, bu hesaplaşmayı görmek istediğim sağlıklı bir Tuğrul'du. Aklının içindeki depremler gibi ellerinin titremesini durdurabilmiş bir Tuğrul. Şimdilik tek istediğim iyi olmasıydı.

Bahçeden içeri girdiğimde benimle beraber okul binasına giren birkaç öğrenci bana selam verdiğinde gülümseyerek aldım selamlarını. Hiçbir zaman öğretmen olabilecek kadar iyi ve sabırlı olduğumu düşünmemiştim ama şimdi bir okul Simay'la aynı yerde olduğumu fark ediyordum. Yaşları, durumları ne olursa olsun hepsi ilgiye, sevgiye muhtaç çocuklardı ve şimdiye kadar anladığım kadarıyla onlara biraz sevgi gösteren, anlaşmaya çalışan kimseyi geri çeviremiyorlardı. Ve en istediğim şey öğrencilerimle sadece öğretmen-öğrenci olmak değildi. Özellikle Fizik gibi zor bir dersi sevdirmek zordu, öğrenciler öğretmeni severlerse dersi daha iyi anlayabilirler diye düşünüyordum. En azından çabalarlar. Çünkü beynin kimyası her zaman ve herkeste aynı çalışmazdı ve bu yüzden benim için çabaladıklarını görmem bile yeterliydi. Tabii ki öğretmen olarak seviyeleri ne olursa olsun hepsine bildiğim her şeyi öğretmeliydim ve herkesin beni anlamasını sağlamak epey zordu.

Eski hayatıma, arkadaşlıklarıma baktığım zaman bile çoğu zaman insanlara kendimi anlatamadığımı ya da bunun için çaba dahi göstermediğimi fark ettiğimden beri herkesin anlayacağı bir dil bulmak üzerine düşünüyordum. Bu da benim gibi kapalı kutu, anlatmayı pek de sevmeyen bir adamı oldukça sınıyordu.

Öğretmenler odasına girdiğimde gözlerim ilk başta Tuğrul'u aradı, ancak daha gelmemişti. Dersin başlamasına daha olduğu için sıkıntı etmesem de acaba kayıp mı oldu diye düşünmekten kendimi alamadım. Şehirde yeniydi ve İstanbul çok büyük bir şehirdi. Kaybolması kolaydı.

Gözlerim Tuğrul'u aradığı yerde Özkan'ı bulduğunda olduğum yerde gergince kıpırdandım. Omzundaki çantayı genelde oturduğum sandalyeye asarken Özkan'ın başıyla dışarıyı göstermesiyle gözlerimi kapatıp açtım.

Tamam. Bitirelim bakalım şunu.

O önden çıktı, ben de beş dakika sonra arkasından çıktım. Hep buluştuğumuz yere geldiğimde kapıyı açtım. Burası çatı katıydı, kütüphane gibi kullanılıyordu ama okulun iki kütüphanesi olduğu ve burası soğuk olduğu için öğrenciler genelde ikinci kattaki kütüphanede olurlardı. Burayı ise genelde deneme olacağı zaman kullanıma açarlardı.

İçeri girip kapıyı arkamdan kapattığımda Özkan'ı arka sıralardan birinde öylece otururken buldum. Yanına adımlarken başını kaldırıp bana baktığında bakışlarımız kesişti. Yüzünden ne hissettiğini okuyamadığım için bir an kendime sinirlendim. Çünkü... Kelimelerimi tepkisine göre seçebilirdim. 

ama evlisin |gay| •bxb•Where stories live. Discover now