44. Bölüm

2.1K 198 62
                                    

Tuğrul bugünlerde çok mutluydu. Öyle mutluydu ki eski zamanlardaki gibi gülümsemesi yüzünden eksik olmuyor, her daim aptal bir sırıtışla ortalıkta dolanıyordu. Onunla beraber yaşamayı teklif ettiğim günden sonra konuyu Simay'a açmıştım, başta şaşırsa da sonra bu kadar uzun süren ilişkilerde bunların normal olduğunu, ben nasıl mutluysam öyle olması gerektiğini söylemişti. Şu sıralar o da, ben de fazlasıyla meşguldük. Ozan, ailesine evlilik haberini verdikten sonra iki hafta içinde isteme için bir gün ayarlamamız gerektiğini söylemişlerdi ve Simay da, ben de böyle durumlarla ilk defa karşı karşıya kaldığımız için ne yapacağımızı şaşırmıştık.

Neyse ki Derya ve Rüzgar buradaydı.

Onların evlilik süreçlerine yakından şahit olsam da hiçbir zaman böyle bir şeyin içine doğrudan girmediğim için tedirgindim. Bir yandan Simay'ın nasıl bu kadar çabuk büyüdüğünü düşünüyor, diğer yandan acaba anne-babası yanında yok diye Simay'ı ezerler mi diye korkuyordum. Böyle bir duruma ben zaten izin veremezdim ama Simay'ın bana bir şeyleri söylememe ihtimali vardı. Ve bu işlerle uğraştıkça aklımda babamla ilgili söyledikleri dönüp duruyordu.

Her ne kadar ben babamla görüşmek istemesem de Simay isteyebilirdi. Bunu bilmiyordum çünkü evde ona babamı göndermesi için yalvardığım günden sonra bir daha bu konu hakkında konuşmamıştık ve Ozan'ın kalabalık ailesine karşı Simay'ın başının yere eğilmesini istemiyordum. Onun da annesi ve babası en azından istemede, düğününde yanında olmalıydı. Sonrasında yine yoklarmış gibi davranabilirdik.

İşte Tuğrul böyle mutluyken beni geceleri uykumdan eden konu buydu. O ise hâlâ Simay'a kırgın olduğundan bu konularla ilgilense de Simay'la yüz yüze gelmemeye çalışıyordu. Yüz yüze gelseler bile tek tük konuşuyordu. Simay buna üzülse de Tuğrul'un haklı olduğunu bildiğinden hiçbir şey demiyordu. Simay'a kırgınlığının nedeni o gün babamın beni koyduğu konumdan sonra hâlâ yardım etmek için bana yalvarmasıydı. Bunu bana söylediğinde babamın beni koyduğu yerin benden çok Tuğrul'un canını sıktığını anlayabildim. Hatta Tuğrul bana da Simay'ı kolay affettiğimi, onun artık küçük bir kız olmadığını, bu yaptığının yenilir yutulur bir şey olmadığını söyleyip kızmıştı. Ama ben böyle bir dönemde kardeşimle aramı bozup daha da yalnız hissetmesini istemiyordum.

Yalnız hissettiğini biliyordum çünkü onu her gün Ozan'ın annesi, teyzesi, halası arayıp detaylar hakkında konuşurken Ozan'ı arayab bir tek ben vardım. İstanbul'a geldikten sonra teyzem ve eniştemle de iletişimi kopardığım için bu işlerden anlayan herhangi bir aile büyüğümüz yoktu. Normal şartlarda teyzemle aramıza böyle bir mesafe sokmazdım, kadının çok defa ekmeğini yemiştim ve bu yaptığım onun için vefasızlık sayılabilirdi ancak o kocasını hatırlamak bile midemin kalkmasına neden oluyordu ve ben Kadir eniştemi bir kez daha görmemek için vefasız olmayı göze alabilmiştim.

Her şeyi en başında mahveden oydu. O olmasa, bize iyi yaklaşsa, ben Tuğrul'dan ayrılmazdım, Tuğrul hiçbir zaman İzmir'e dönmezdi, biz böyle ayrılıklarla sınanmazdık ve bize iyi yaklaşsa belki onu babam yerine koyar, şimdi ne yapacağım diye düşünmek zorunda kalmazdım. Ama eniştem benim baba gördüğüm bir büyüğün olmak yerine hayatımı mahveden insan olmayı tercih etmişti.

"Mahir?" Kolumdan dürtüldüğümde irkilerek düşüncelerimden sıyrıldım. O an telefonumun çaldığını duydum. Tuğrul garip bir ifadeyle yüzüme bakarken kim olduğuna bakmadan telefonu açıp kulağıma götürdüm. Son zamanlardaki dalgın hallerim onun da dikkatini çekmişti.

"Alo?"

"Alo Mahir ağabey, benim Ozan." Oturduğum yerde dikleşirken boğazımı temizledim. Sanırım Ozan ilk defa beni arıyordu. Önceleri hep ben onu arardım.

ama evlisin |gay| •bxb•Where stories live. Discover now