11. Bölüm

6.6K 410 226
                                    



"Ağabey ben geldim!"

Kapının önündeki kalabalığı izlerken duyduğum sesle başımı odamın kapısında duran Simay'a çevirdim. Yüzünde yorgun ama mutlu bir gülümseme vardı.

"Hoş geldin güzellik, okul nasıldı?" diye mırıldandığımda ayaklarını sürüye sürüye yanıma gelip benim yaptığım gibi pencerenin kenarına oturdu.

"Güzeldi ama çok yoruldum." dediğinde onu gıcık etmek uzanıp saçlarını karıştırdım. Bundan nefret ettiği için kendini hemencecik geri çekti.

"Ya Mahir!" diye bağırdı elini saçlarına atıp düzeltirken kaşları hızla çatılmıştı. "Şunu yapma diyorum hep, hep de yapıyorsun." Güldüm. Ağabeyliğin birinci kuralı kardeşini sonuna kadar sinir etmekti sonuçta.

"Gıcıklık yapmak hoşuma gidiyor." dediğimde dudağını büktü.

"Gören de seni yirmi yedi yaşında yetişkin, efendi, akıllı, uslu herifin teki sanar ha." diye mırıldandı şikayet eder gibi. "İçi dışı bu kadar az benzeyen çok az insan var etrafta." dedi şikayet eder gibi. "Beş yaşında gibi davranıyorsun."

Omuz silktim. Tuğrul'da diyordu ya, benim kalbim küçükmüş öyle diyordu. Belki de bu beni, ben yapan şeydi. Ben ve benim hiç büyumeyen kalbim ve ruhum.

Kasım ayının ilk günü olmasına rağmen hava güzeldi. Dün gece sabaha kadar süren yağış gün doğar doğmaz dinmiş güneş açmıştı. Saat altıya geliyordu.

Gözlerim perdeleri açık olduğu için Tuğrul'un evine kaydığında derin bir nefes verdim. Onunla aylardır denk gelmemek için her şeyi yapıyordum. Sanırım o da buna bir şey demiyordu ki, aylardır değil konuşmak, göz göze geldiğimiz bile yoktu.

Gerçi ne bekliyordum ki? Anlattığı her şeyden sonra nasıl yüz yüze bakacaktık? Olanları düşününce bile yüzüm kızarırken utanmadan nasıl yüzüne bakabilecektim? Benim midem bu kadarını kaldırmıyordu.

Nazlı, elinde çay tepsisiyle geldiğinde koltuklarda oturan herkesi tek tek dolaştı. Tuğrul'un dersleri öğleden önce bittiğinden bugün eve erkenden gelmişti.

Nazlı ve Tuğrul'un ailesi onlara kalmaya gelmişti. Ekin'den duyduğuma göre bir haftaya yakın da kalacaklardı. Onlarla hiç yüz yüze gelmemiştim, doğrusu gelesim de hiç yoktu. Tuğrul'un babası da, annesi de kim olduğumu, oğullarını ne hale düşürdüğümü biliyorlardı ve ben hiçbir şey olmamış gibi onlara hoşgeldiniz diyemezdim. Ama eniştem tabii ki yine beni rahatsız edebileceği herhangi bir fırsatı kaçırmayarak Tuğrul'a yarın akşama ailesini toplayıp kafeye gelmesini söyledi. Teyzemle birlikte ailesiyle tanışmayı çok isterlermiş...

Ben nasıl onların yüzüne bakacaktım? Aylardır görmeyeyim diye evden çıktığı, eve girdiği saatleri ezberlediğim Tuğrul'un yüzünü görmeye içim nasıl el verecekti?

"Canın yanıyor değil mi?" diye sordu Simay, gözlerimin onların camında dakikalarca dolandığını fark ettiğinde. Tuğrul'u görmek istiyordum ama ortalıkta görünmüyordu.

Cevap vermedim. Evet desem ne olacaktı? Her şey bir anda benim istediğim gibi değişmeyecekti ya. Sadece Simay'ın halime üzülmesine neden olacaktı. Bunu istemiyordum. Başkası benim derdime kafa yorup üzülmemeliydi. Üstelik bu kişi kardeşimse böyle bir şey hiç olmamalıydı.

ama evlisin |gay| •bxb•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin