30. BÖLÜM

151 13 0
                                    

Bölüm Şarkısı:
Altüst Olmuşum - Mavi Gri

•••

   Uzun süredir kim olduğumu bilmiyordum. Daha doğrusu, bilmeme izin verilmemişti. Bütün kararlarım, arzularım; hayatım benden alınmıştı. İçi sonsuzluğa kadar uzanan boşlukla dolu bir kukladan ibarettim. Annem ne istediyse onu giydim. Babam ne istediyse onu söyledim. Kalbimi yerinden söktüm ve içimdeki boşlukta kaybolmasına izin verdim.

Sonra, gölgelere gizlenmiş bir el, kaybolan ruhumu karanlıktan çıkarıp bana armağan etti. Önce onunla ne yapacağımı bilemedim. Nasıl bir ruha sahip olunurdu? Nasıl bir kalp idare edilirdi? Bilmiyordum. Bana kendimi geri veren adamla birlikte öğrendim.

Hâlâ daha öğrenme aşamasında olduğumu inkâr edemem. Belki de hiçbir zaman yeteri kadar iyi olmayacağım ama bu sorun değil, yanımda benimle birlikte yürüyen adam olduğu sürece hiçbir şey sorun değil. Onun varlığı bütün zorlukları aşmamı sağlayan en önemli şey.

Ve şimdi, yirmi bir yıllık boşluğu arkamda bırakmaya hazırlanırken, elimden tutup kaçtığım her şeyle yüzleşmeme destek olurken, ona minnettar olmamak elde değil.

"Bana ihtiyacın olduğu anda arkana bakman yeterli, tamam mı?"

Pusat'ın zihnimi ele geçiren sesini duyduğumda gözlerimi onun elalarına çevirdim. Güneşin en tepedeki ışıkları eşliğinde büyüleyici görünüyordu.

Gülümsedim. "Sorun yok, ufak bir konuşma. O kadar."

Bakışları bir anlığına beni kafede bekleyen Alp'e kaydı ve anında öfkeyle kısıldılar. "O lavukla bırak konuşmayı, göz göze gelmeni bile istemiyorum. Kafasını masaya geçirmemi engelleyen tek şey sensin."

Eh, bu kadar kızgın olmakta hakkı vardı. Ne de olsa Alp 'biricik sevgilisinin' kalbini kırmıştı. Bunu ben söylememiştim, tamamen Pusat'a ait sözlerdi. Biliyorum, bir anda dağ ayısından romantik bir centilmene dönüşmesi beni de şok ediyordu.

Gerçi centilmenlik kısmı hakkında hâlâ şüphelerim vardı.

"Hadi arabada beni bekle," diyerek dudaklarımı onunkilere bastırdım, ardından beni yakalamaması için hızla geri çekildim. Yoksa öpüşmemiz akşama kadar sürme potansiyeline sahipti.

Ona hınzır bir gülümseme gönderdikten sonra kafeye doğru adımlamaya başlamıştım. Arkamdan homurdandığını duymak ise gülümsememin daha da büyümesine sebep oldu.

Tabii kafeden içeri girdiğim gibi Alp'le göz göze gelince, gülümsememin de ömrü pek uzun olmadı.

Beni gördüğü gibi ayağa kalkmıştı. Masasına ulaştığımda sarılmak için bir hamle yapınca elimi havaya kaldırdım ve ifadesiz bir şekilde sandalyeme oturdum. "Bana dokunduğun için parmaklarının koparılmasını istemiyorsan ellerini kendine saklamanı öneririm. Dışarıda kızgın bir boğa bekliyor."

Her hâlinden mahcubiyet akan Alp, yutkunarak yerine geri oturduğunda masada kısa süreli bir sessizlik peyda oldu. Umursamaz bakışlarım onu incelemeye başlamıştı çoktan. Gerçeği öğreneli belki on gün, belki de bir hafta olmuştu. Bilmiyordum, zamanla pek aram yoktu. Aradan geçen sürede Alp epey bir hırpalanmış görünüyordu. Yaptığından pişmanlık duyduğunu somut bir şekilde görebildiğimi söylesem abartmış sayılmazdım.

Açıkçası, bu hâli umurumda bile değildi. Yaptığının beni kırdığını kabul ediyordum, ne de olsa lisenin başından beri Alp'le yakın arkadaştık ve en büyük 'düşmanımla' sevgili olmuştu. İhanetin sızısı derindi. Yine de geçmeyecek bir durum değildi. Alışkındım. Ama onun böyle kötü durumda olması... İçimde tek bir duyguyu bile harekete geçirmiyordu. Bomboştum. Sanırım durumu çabuk kabullenmek bir nebze işe yaramıştı.

ALTÜST (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin