10. BÖLÜM

545 51 198
                                    




   Geleceğime baktığım zaman görebildiğim tek şey beni kucaklamayı bekleyen onlarca fırsattan ziyade keyifsiz surat ifademdi. Mutsuz, hiçbir zaman istekleri önemsenmemiş, bu yaşına kadar ailesinin kuklası olarak yaşayan genç bir kadın fakat ruhunun görünüşü kadar genç olmayacağına emindim. Kayıp hissediyordum, bıkkındım ve hayatımda umuda dair herhangi bir kırıntının dahi olmadığı gerçeği önümdeki şu aptal sayfaları çevirdikçe daha da yüzüme çarpıyordu. Okuduğum bölüm bile benim seçimim değildi. Ailem bana miras kalacak şirketi daha iyi yönetebilmem için işletme okumamı istemişti, hem de ülkenin en iyi üniversitelerinden birinde.

Bir devlet üniversitesine derece yaparak girmiştim. Arkamdan baba parası yiyor dememeleri için canımı dişime takmış, ilk yılımda ailemin istediği bölümü kazanmıştım. Fakat yaptığım hiçbir şey onlara yeterli gelmezdi, gelmemişti. Hep daha iyi olmalıydım, her şeyin en iyisi bende olmalıydı. Şu an üçüncü sınıfın son dönemindeydim ve bu zamana dek ortalamam 3'ün altına bile düşmemişti. Yine de onlara yetmediğinin bilincindeydim, zaten memnuniyetsizliklerini saklamak gibi bir girişimde de hiç bulunmamışlardı.

Son on gündür yaptığım sayılı şey vardı: Derslere git, arkadaşlarınla samimiyetsiz bir ortamda vakit geçir, eve gel, saatlerce ders çalış ve uyu. Bu kadardı. Bazen bizimkilerle buluşmaktan özellikle kaçtığım da oluyordu. Kendimi tüm dünyaya kapatmış bir hâlde sadece ders çalışıyordum çünkü biliyordum, eğer aksini yaparsam düşünmeye başlayacaktım ve bunun sonu da hiç kimse için iyi olmayacaktı. Sanırım en çok da benim için.

Annemle babam çoğu akşam evde olmuyordu, yeni işler almaya başladıkları için durmadan bir çalışma, tanışma ve anlaşma evresinin içinde dönüp duruyorlardı. Yüzlerini yalnızca kahvaltıda görüyor, birkaç nasihat harici konuşmalarına şahit olmuyor ve derse gitme bahanesiyle yanlarından kaçıyordum. Özellikle bu günlerde Berkant abiyle konuşmaya son derece ihtiyacım vardı fakat yaz sezonu geldiği için onun da işlerinin temposunun çok yoğun olduğunu biliyordum. Bir de tabii evinde kalan çok sevgili kardeşi vardı, onu nasıl es geçebilirdim?

Onun hakkında düşünmek bile tüylerimin öfkeyle diken diken olmasına sebebiyet veriyordu. Aslında bir yanım da ona teşekkür etmek istiyordu zira aramızda olması gereken mesafeyi aşmaya başlamıştık, eğer o gün yüzüme karşı o sözleri sarf etmeseydi aklım başıma gelmeyecekti. Biz birbirimizin tam zıddı karakterlerdik ve arkadaş olmamız dahi söz konusu olamazdı. Onun kalbi öfkeyle doluydu, dışarıya yaydığı enerji bile kapkaranlıktı.

O gün Berkant abiyi aramış olmamıza rağmen neden Pusat'ın geldiğini öğrenmeyi ne yazık ki başaramamıştım. Berkant abiden laf almaya çalışsam da beni geçiştirmişti, ki bu normal şartlarda asla yapacağı bir hareket değildi, bu da beni, geçen haftalarda siteye giren, Pusat'ın kavga ettiği adam ve onun patronlarıyla ilgili bir şey döndüğünü düşünmeye itmişti. Sonrasında bu konuyla ilgili başka bir olay yaşanmadı ancak Berkant abinin son zamanlarda daha yorgun ve dalgın olduğu da gözümden kaçmamıştı. Kesinlikle o ikisinin karıştırdığı bir şeyler vardı.

Beni daldığım düşüncelerimin içerisinden çekip alan şey bir bildirim sesi olduğunda, elimdeki kalemi sıkıntıyla kenara bırakarak telefonuma uzandım. Ders çalışırken dikkatim dağılmasın diye internetimi kapatırdım ancak gelen bildirim normal mesaj olarak atılmıştı ve kimden geldiğini de biliyordum.

'Can: Bir molaya ne dersin? Yakınlardayım.'

Gördüğüm mesaj dudaklarıma minik bir gülümsemenin yerleşmesine sebep oldu. Partiden üç gün sonra Can'la birlikte kahve içmeye çıkmıştım ve oldukça iyi anlaşmıştık. Kafalarımız uyuyordu, sürekli muhabbet edecek bir konu buluyorduk ve eğlenceli olmasının yanında anlayışlı da bir insandı. Bugüne dek tanıdığım en harika insan sırasında ilk üçe gireceğine emindim lâkin anlayamadığım bir şekilde ona karşı herhangi bir çekim hissedemiyordum. Arkadaşlığına bayılmıştım, kahve içtiğimiz günden sonra tekrar buluşmak istesem de derslerim yüzünden tıpkı kendimi aksattığım gibi diğer herkesi de aksatmak zorundaydım ve o da bu durumdan haberdardı. Yanında biraz da olsa rahat konuşabilmiştim.

ALTÜST (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin