1. BÖLÜM

2K 87 222
                                    

Ön yargıları bu kitabın kapısında bırakarak içeri giriniz; burada herkes farklı bir maske takıyor, zamanla hepsinin ardındaki gerçekleri siz de göreceksiniz.

İyi okumalar dilerim. 🤍

•••

   Her hikâyenin bir başlangıç cümlesi olur, tıpkı her zihnin bir kapısı ve her kalbin bir aynası olduğu gibi. Bazen o özenle seçilmiş cümlelere denk geldiğimizde kendi zihnimize doğru adımlıyormuşuz gibi hissederiz, bazen de bir aynadan kendi yansımamızı izliyormuşuz gibi.

Her bir kelime başka bir aşinalığı iter önümüze, biz de onlara çarpmadan, ayaklarımızın üzerinde sağlam durmaya çalışarak yolumuza devam ederiz. Ama unutmayın, mutlaka devam ederiz. Düşsek de, kalksak da, kendimizle karşılaşıp bir engele takılsak da her zaman devam ederiz. Hayat böyledir. Hayat, devam etmekten ibarettir.

Küçükken, çok küçükken, bütün bunlar bana bir yük gibi gelirdi. Henüz hayata atılmadan bile bana devam etmem gerektiği söylenmişti. Ne olursa olsun, derdi annem; ne olursa olsun, gülümsemeye devam edeceksin. O zamanlar dışarıdan bu kadar basit görünen bu birkaç kelimenin omuzlarıma yıllar geçtikçe ne kadar yük bindireceğini tahmin bile edememiştim. Aksine, gülümsemek güzel bir şeydi ve annem hep benim iyiliğimi isterdi.

İsterdi, değil mi? Annelerin hepsi böyleydi. Yani, en azından öyle olmalıydı.

Yaşantımın bana bahşettiği acı gerçekler, yüzüme sahte olduğunu kimsenin anlayamadığı bir gülümseme kondururken topuklu ayakkabılarımın sesi öz güvenli adımlarım eşliğinde kafenin içinde yankılanmaya başladı. Gözlerim tek tek masaları incelerken aynı zamanda yürümeye de devam ediyordum, nihayet arkadaşlarımın oturduğu masayı görebildiğimde adımlarım o tarafa yönelmişti.

Benim geldiğimi gören Serdar yüzünde yarım bir gülüşle birlikte ayağa kalkarak arka masadaki sandalyelerden birini yanına çekti. "Gözlerimiz yollarda kaldı be," Sarf ettiği cümlelerin ardından bana sarılmıştı.

Ona sakin bir gülümsemeyle karşılık verirken getirdiği sandalyeye kuruldum ve masada oturan diğer arkadaşlarıma baktım. Hepsinin gözlerinde bir ışıldama vardı, bu durum benim de mutlu olmama yol açıyordu.

"Nasılsınız, bebekler?" dedim samimi bir ses tonuyla. Gerçekten sevildiğimi hissettiğim vakitlerde samimi olabiliyordum sadece. Sanırım bu özellik bana soyadımla birlikte doğduğum anda yüklenmişti, çoğu zaman hislerim bile sahteydi.

"İyiyiz hayatım, sen nasılsın?" diye yanıt veren Lizge'ye kaydı bakışlarım, ardından tek tek diğer herkes de bir karşılık verdi soruma.

Arkadaşlarım diye bahsettiğim bu kişiler üniversite ortamımda takıldığım gruptu. Alp hariç hepsiyle aynı bölümdeydim, onunla ise liseden beri arkadaştık. Alp, Serdar ile benden ayrı bir şekilde arkadaş olmuştu ve zamanla da bir şekilde bu grup oluşmuştu. Saydığım isimler dışında grupta Işıl, Erdinç ve Umay vardı.

Kalabalıktık, benim çevrem hep kalabalıktı zaten. Yaşadığım semtte ve okuduğum üniversitede hatrı sayılır bir popülaritem vardı, bunun yanı sıra ailem isimlerini duyurmuş başarılı iş insanlarıydı. Bu yüzden hem üzerimde patlayan flaşlara hem de girdiğim her ortamda adımın fısıldanmasına kendimi bildim bileli alışıktım lâkin bir şeylere alışık olmak onları daha az katlanılabilir kılmıyordu.

ALTÜST (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin