11. BÖLÜM

574 50 355
                                    




Önümde yığılı olan birbirinden farklı parçaları kendi kafamda oluşturduğum kategoriye göre ayırarak daha iyi odaklanabilmek için sandalyede oturduğum pozisyonu değiştirdim. Zaten geniş olan masayı kanatlarından açarak biraz daha genişletmiş ve yaratmak üzere olduğumuz tabloya epey bir alan açmıştık. Ben yapboz parçalarını ayırmayı tamamladığım esnada Berkant abi de elinde iki kahve bardağıyla yanıma geldi.

Birini benim önüme bırakırken, "Ee, ne yapıyoruz?" dedi, gözlerini kutunun üzerindeki tablodan ayırmadan.

Kahvemden bir yudum aldığımda dudaklarım da keyifle kıvrılmıştı. "Her şeyi ayarladım. Başlayabiliriz."

Bugün günlerden pazardı, çıktığımız aile yemeğinin üzerinden yalnızca iki gün geçmişti ancak kafamı kurcalayan o kadar fazla konu vardı ki sabahın köründe kendimi Berkant abinin kapısında bulmuştum. Pusat'ın evde olup olmadığını umursayamayacak bir hâldeydim, neyse ki bana kapıyı açan kişi Berkant abi olmuştu.

Birlikte kahvaltı hazırlamayı teklif etmişti, hazırlayıp da yedikten sonra ise son zamanlarda olan ancak kendisine anlatmaya fırsat bulamadığım olayları, Pusat'lı kısımları atlayarak elbette, anlatabilmiştim nihayet. Biraz dertleşmiştik, o sırada ben de merak ettiğim diğer bir konuyu, iki hafta önce buraya gelen adamı, kendisine çaktırmadan sormaya ve ağzından laf almaya çalışmıştım ancak pek de başarılı olduğum söylenemezdi.

Sonra pes ettim, tabii sadece o anlık. Berkant abiyle bazen oyunlar oynardık, bugün de Mona Lisa tablosunun yapbozunu yapmayı teklif etmişti. Kafamı dağıtmam için harika bir aktivite olduğundan kabul ettim ben de. Bu tarz şeyleri benden beklenilmeyecek şekilde severdim.

Ben buraya geleli muhtemelen üç saat oluyordu, öğle vaktini biraz geçmişti ve Pusat hâlâ ortalıklarda yoktu. Berkant abi yanlış anlamasın diye soramıyordum da. Bu saate kadar uyuyacağına ihtimal vermiyordum açıkçası. Zaten yaptığımız gürültü yüzünden bin defa uyanacağından emindim. Bu da demek oluyordu ki geceyi dışarıda geçirmişti.

Ama kimle? Nerede? Neden?

Aklıma pek de hoşuma gitmeyecek fikirler geliyordu ve neden hoşuma gitmediklerini anlamıyordum bile. Hayatında biri olabilirdi, ya da tek gece de olsa takıldığı kişiler... Bunlar normaldi. Beni de hiç ilgilendirmezdi.

Yine de ilgilendiriyormuş gibi hissediyordum. Sanırım en çok da bu yüzden kafamı dağıtmaya çalışıyordum. Bunu kendime bile itiraf etmesi zordu.

"Bu akşam planların var mı?" diye sordum, ikimiz de bir süredir yapboza gömülmüş hâldeyken. Bu işi bayağı ciddiye almış gibi görünüyorduk.

Artık dibini gördüğü kahvesinin kalanını tek yudumda bitirdikten sonra, "Belki. Niye?" demişti, yamuk bir gülüş eşliğinde. Önünde boş olan kısma denk gelecek parçaları arıyordu aynı zamanda.

Omuz silktim ben de. "Hiç," Yaramaz bir çocuk edasıyla 'i'yi uzattım. "Akşamları artık evde olmuyorsun da. Acaba, dedim, birileri mi var ki, dedim, hı? Acaba? Olabilir mi?"

Omuzumla onun omuzuna erişemediğim için haylazca koluna vurduğumda Berkant abinin de bakışları bana dönmüştü artık. Gözlerini sahte bir kızgınlıkla kıssa da dudaklarında saklayamadığı bir sırıtış vardı. "Çok meraklısın herhalde beni paylaşmaya?"

"Yoo," derken hâlâ pişkin pişkin gülüyordum. Bayağı eğlenmiştim. "Herkes yerini bilecek. Hem sen konuyu değiştirme de dökül bakalım!"

Bir anda beni kendine çekerek kolunun arasına sıkıştırmasıyla dudaklarımdan bir çığlık firar etti fakat artık çok geçti, güzelim saçlarımı karıştırmaya başlamıştı bile... "Berkant abi!" diye âdeta çığırdım, bir yandan da gülüyordum tabii. "Vallahi bir şey demedim. İmdat! Sal beni!"

ALTÜST (+18)Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang