8. BÖLÜM

573 58 144
                                    




   Uzun süredir şehrime uğramayan kelebekler yeniden midemdeki yerlerini bulmuşlardı fakat bu seferkinde bir gariplik vardı. Heyecanlı ya da mutlu hissetmiyordum, bunlardan ziyade, daha çok... Kusmak istiyordum?

Saçlarımı yüzüme düşmesin diye yukarıdan tutmakta olan elin kime ait olduğunu bile bilmiyorken, iki saat önce üst katta bulamadığım lavabo yerine bahçedeki çalılıklara midemde ne varsa boşaltmaya başladım. Kelebeklerin gözlerimin önünde havalanıp benden uzaklaştıklarına şahit olmak ise nihayet kusmayı bıraktığımda beni, saçma bir şekilde, gülmeye itmişti.

Sarhoştum ama. Bu kafayla bana her şey komik gelirdi ki.

"Doğanay, iyi misin?" dediğini duydum uzaktan bir sesin. Aslında bu ses saçımı tutan ellerin sahibine aitti fakat zihnimle bedenim birbirlerine ayak uyduramadıkları için her şeyi uzaktan duyuyor, uzaktan görüyor ya da uzaktan hissediyordum. En son ne zaman bu kadar sarhoş olduğumu hatırlamıyordum bile.

Ne yaptığımın farkında değilken elimin tersiyle dudaklarımı sildim ve saçımdaki eli serbest bırakıp, ona tutunarak zorla da olsa ayağa kalkmayı başardım. Bakışlarım aşağıya indiğinde ayakkabılarımı çoktan çıkarmış olduğumu görmüştüm. Bu görüntü beni yine gülmeye ittiğinde karşımdaki kişi her kimse onu sinirlendiriyor olma ihtimalim geldi birden aklıma ve kafamı kaldırıp dudaklarımı birbirine bastırdım.

Bana yardım eden, göz göze geldiğim kişi Can'dı.

Onu görmemle birlikte zihnim son iki saatte olanları gözden geçirmeye karar vermişti. Can'a numaramı verdikten sonra birkaç bira şişesiyle birlikte bizimkilerin yanına geri döndüm, içkilerimiz bittikçe yenilerini aldılar, alkollü oyunlar oynayarak iyice ipi kaçırdık ve en sonunda da bazıları oturdukları yerde sızdı kaldı, bazıları kız ya da erkek avına çıktı, varlığını hatırlayamadığım tek kişi ise Alp'ti. O bir süre sonra ortadan kaybolmuştu.

Bana gelirsek... Sanırım lavaboya kalktığım zaman bir çocuk benimle konuşmaya çalışmıştı, yüzünü bile bulanık şekilde görüyordum ve o daha sözünü bitiremeden ben gelen mide bulantısıyla birlikte kendimi tam olarak burada bulmuştum. Can da beni o hâlde görüp arkamdan gelmiş olmalıydı.

Midemin rahatladığını hissediyordum fakat zihnim için aynı şeyi söyleyemeyecektim. Olayları genel hatlarıyla hatırlasam da arada olan ayrıntılara dair bir bilgim yoktu ve eğer kendimi rezil edecek bir hareket yaptıysam yarın bunu Tepe'nin magazin hesabından öğrenmek istemiyordum...

"Teşekkür ederim," dedim Can'a, o bana endişeli gözlerle bakarken. Saçlarımı tek elimle arkaya atıp yanağımın içini dişledim. "Ne zamandır buradayız?"

Yüzümü sanki sakladığım bir şey varmış gibi dikkatle inceledi, harelerindeki endişe net bir şekilde görülüyordu. Daha yeni tanıştığı biri için bu kadar endişelenmiş olması bir anlığına saçma gelse de bu düşünceyi boş verdim.

"Belki yirmi dakika olmuştur... İyi misin artık? Geldiğimden beri belki dört defa-"

Yüzümü buruştururken birden susması için elimi kaldırdım, bu bilgiyi almak istemiyordum şu an. "Ayrıntıya gerek yok... Tekrardan çok teşekkür ederim."

Midemi boşaltmış olmak içkinin etkisini daha az şiddetli kılıyordu, bu sebeple böyle rahat konuşabiliyordum fakat başım o kadar fazla dönüyordu ki ayakta durabildiğim için bir alkışı hak ediyordum bence.

"Rica ederim. Soda falan ister misin? Mideni rahatlatır," dedi, gözleri üzerimde hâlâ aynı ifadeyle dolaşırken. Bu kadar ilgili ve nazik olması beni şaşırtmıştı açıkçası.

Kafamı onaylarcasına salladım. Tekrar bir karşılık vereceği sırada aklına bir şey gelmiş gibi baktı bana. "Bu arada," derken kaşları da çatılmıştı. "Arkadaşlarımım hepsi sarhoş, diyerek Berkant abi diye birini arattın bana. Seni almaya gelmesini söyledim, o da konum atmamı istedi. Biraz telefonunu kurcalamak zorunda kaldım, kusura bakma lütfen..."

ALTÜST (+18)Where stories live. Discover now