9. BÖLÜM

528 51 164
                                    

•••

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.



•••

   Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte gözlerimi araladığımda, başımda kendini anında belli eden bir ağrının peyda olmasıyla uyumaya devam edebilmek için her şeyimi verebilirdim. Ne yazık ki bu kadar şiddetli bir ağrının bana uykumu geri bahşetmeyeceğinden adım gibi emindim, bu sebeple yarı açık yarı kapalı olan gözlerim eşliğinde kendimi mutfağa inmiş, bir ağrı kesici arayışı içinde çekmeceleri karıştırırken bulmuştum. Nihayet en etkili olduğunu bildiğim ilacı bulmamla aç olmamı umursamadan mideme göndermiştim.

Sonrasında odama geri döndüm fakat geçmesi asırlar süren baş ağrım ve düşünceler tarafından işgal edilmiş zihnim yüzünden yeniden uykuya dalamadım. Bu benim için fiziksel bir işkenceye maruz kalmak gibiydi. Uykumun elimden alınmasından nefret ederdim.

Özellikle de adını anmak istemediğim kişiler inatla aklıma doluştuğunda ve bir türlü çıkmak bilmediğinde. Tabii yalnızca kişi de diyebilirdik.

Dün bütün grup olarak içkiyi epey bir kaçırsak da ve ne yaptığımız hakkında pek bir fikrimiz olmasa da, en azından ben, hafıza kaybı yaşayacak kadar çarpılmamıştım. Dün olan her şeyi hatırlıyor olmamın yanı sıra gece boyunca hissedemediğim bütün hisler üzerime konuşlanmış hâldelerdi. Pusat'a öfkeliydim fakat öfkeli olduğum kadar kırgındım da. Sarf ettiği sözlerin hiçbirini hak edecek bir davranışta bulunmamıştım; aksine, daha birkaç gün öncesinde ona içimi açmışken, en zayıf yanlarımı önüne sermişken bana karşı yaptığı hiçbir hareketi hak etmediğimin bilincindeydim. Kalbim kırık olabilirdi ancak aptal değildim.

Bir yanım bütün hislerimi yüzüme haykırırken diğer yanım ise onun benim hakkımda düşündüğü şeyleri neden bu kadar önemsediğimi sorguluyordu. Sonuçta yalnızca birkaç haftalık bir tanışıklığımız vardı, Berkant abi hayatımızda olduğu süre boyunca Pusat'ın adını bile anmamıştı belki de. Sonradan ortaya çıkıp da hayatlarımızın bu kadar merkezine yerleşmesi sinirlerimi bozuyordu. Onun bakışlarından bile anlamlar çıkarmak, dudaklarından dökülen kelimelerde aşinalığa denk gelmeye çalışmak, ona dair her şey ve verdiğim tepkiler, hepsi ama hepsi sinirlerimi bozuyordu.

Aramızda eskisi gibi, hatta eskisinden daha net görünen bir çizgi olmalıydı. Onunla denk geldiğimde konuşmak yerine bir selamla yanından geçip gitmeliydim, onun olduğu ortamlarda o yokmuş gibi devam edebilmeliydim, onun benim için sarf ettiği tek bir kelimeyi dahi kulak arkası etmeliydim. Üzerimdeki bu saçma etkileri yok olmalıydı ve ben o hayatımıza girmeden önceki Doğanay olmaya geri dönmeliydim. Aksi takdirde kendimi sonsuza kadar kaybedebilirdim.

İşte buna asla katlanamazdım. Asla.

Yatağımda uzanıp, tavanı izleyerek ne kadar süre boyunca öylece düşündüm, bilmiyordum ancak zihnimin bana kurduğu kumpastan nihayet çıkmayı başarabilmiştim. Bunu sağlayan şey ise telefonumun bildirim sesiydi.

ALTÜST (+18)Where stories live. Discover now