37.BÖLÜM: "Ölüm kokusu" •1.Kısım•

82K 4.4K 314
                                    

•●•

Geceyarısından sonra ikiydi, saat. Her daim kilitli olan kapımın önüne oturmuş, evi dinliyordum. Evin arkasında ki boş arazide esen rüzgarın ıslığı, bir duvar ötemde banyoda ki borulardan gelen uğultu, odasından taşıp koridora yayılan babamın horultusu ve kapıya yasladığım kulağımda atan nabzım. Her şey olması gerektiği gibi bir geceyi daha geçirirken, bir tek ben olmam gereken yerde değildim.

Klişe ama çoğu zaman işe yarayan bir numarayla, yorganımın altına yastıkları dizmiş; odadan çıktığım zaman ben gelene kadar beni idare etmesi için küçük bir düzenek kurmuştum. Odama kimsenin gireceğinden değildi. Zaten kapımın her zaman kilitli olduğunu bilirlerdi ama ben ne kadar birilerinin beni kontrole geleceğine eminsem, onlarda bu gece rahat durmayacağıma emin olmalılardı.

Babamı atlatıp, büyük bir tartışmayı lehime çevirmemin üzerine babam beni odama tıkmış ve taviz vermeyen bir sesle o odadan uzak durmamı emretmişti. O zaman sesimi çıkarmamıştım, ne kadar dil döksem de babam Onur'u görmeme izin vermeyecekti, elbette ki biliyordum. O yüzden en mantıklısı olduğunu düşünerek, herkes uyuduktan sonra yine kendi bildiğimi okumaya karar vermiştim.

Oturduğum yerde yavaşça kalkıp, bütün ağırlığımı kapıya vererek anahtarı yavaşça çevirip, kola iki elimle asılarak kapıyı açtım. Tek gözümün etrafı tarayabileceği kadar araladığım kapıyı biraz daha açıp dışarıya adımımı attımğımda gergindim ve nefesimi tuttuğumun anca gürültülü bir iç çekmeyle farkına varabilmiştim.

Zaten iki adımlık olan koridoru uzun uzun süzüp, herhangi bir ses duymak için kulak kesilsem de her şey sessizliğe gömülmüştü.

Çıplak ayaklarımı, büyük ama hafif adımlarla biribiri ardına atıp kısa zamanda babamın çalışma odasına geldiğimde en basit ayrıntıyı düşünmemiş olmanın hissettirdiği gerizakalılıkla; kilitli kapının önünde mal gibi kalmıştım. Sıktığım dişlerimin arasından hem kendi kafama hem de kapıyı kilitleyen babama saydırarak etrafı kolaçan edip dış kapının kilidini çevirip açtım ve bir umut odanın camının açık olmasını diledim. Tabi çok çok düşük bir ihtimaldi ama amacıma ulaşamadan odama dönmek istemiyordum.

Sabahları gayet güneşli olan hava, geceleri rüzgarlı ve soğuk oluyordu. İçerinin sıcağına aldanıp üzerime bir şey almadan çıktığım için ince pijamam ısınmam için yeterli değildi. Kapının üzerinde ki kilidi geri dönüşte bir süprizle karşılaşmamak için yanıma alıp, kapıyı çektikten sonra, kollarımla bedenimi sarıp evin verendasını aydınlatan, kapının üzrinde ki cılız sarı ışığı arkama alarak sol tarafa yürüyüp, yan tarafa geçtim.

Işığın aydınlatmada yetersiz kaldığı yer, ahşaptan örülü garaj ile ev arasındaydı. Çalışma odasının tahta çerçeveli penceresini elimle bir iki kere iteleyip, beklediğim gibi kapalı olduğunu görünce ayağımı sertçe yere vurdum.

Onur'u evin bodrumunda tuttuklarına emindim. Evin altının boş olduğunu daha önceden bilmiyordum. Evde ki bütün kapıların nereye açıldığını bildiğim için böyle bir yerin varlığını aklıma bile getirmemiştim. Babamın çalışma odasındada herhangi bir kapı yoktu ama bir dağ evinde varlığını abes bulduğum tablolar emindim ki bir şeyleri gizlemekle iyi yöntemdiler. İçerideyken dikkatli bakmadığım ama gözüme çarpan iki dev tablolardan biri mutlaka bu görevi görüyordu ve o sesi duyduğum bodruma açılıyordu.

Şanssızlık ki aşağıya ulaşabileceğim tek odaya nasıl gireceğimi bilmiyordum. "Düşün, düşün, düşün..." art arda fısıldadığım ve uzaklardan gelen köpek havlamalarını yoksaymak için aklımı meşgul etmesini dilediğim kelimelerle, bir aşağı bir yukarı yürürken aklımı taradım.

AVCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin