55.BÖLÜM: "Ölümün Rengi"

130K 4K 1.4K
                                    


•●•

   Bir hüznün, yılların bağrından kopmuş ağlayışları yağıyordu üzerimize. İçinde yıllanmış bir zehir vardı, her damlası kıymetli ama acılıydı. İçimize işliyordu, içimiz kederle kanıyordu. Ölüme verilen bir can için daha hüzne eşlik eden gözyaşlarında kan vardı. Kiminde ızdırabın rengiydi, kimin de öfkenin. Ölümün rengi bu gece benim için Onur'un saçları kadar sarıydı, gözleri kadar mavi... Son gördüğüm teni kadar huzuru yoksun bir beyazdı ölümün rengi. Üst üste karaladığımız onlarca rengin siyaha yakın o tonundaydı ama ölüm bugün siyah değildi. Olamazdı. Ölüm hayata can katan renklerin özüyle beslenir yok ettiğinin renginde parlardı. Yok olan o kirli siyah değil Onur'un tutunduğu o rengarenk umutlarıydı ve biraz da çocukluğu.

    Onur, ailesinin yasını tutmuştu, onlarla aynı gün hayatını kaybetmiş ve son nefesiyle doğum gününü aydınlatan o mumu söndürerek geride sadece bir karanlık bırakmıştı.
Bu gece sadece karanlıktı, artık unutulmayacaktı. Acı bir tat çalmıştı dilimize, bir zehir vardı geçmişinde ve özünde. Öldürmüyordu ama alışmıştık nefes alan ruhları yakıp yok etmesine. Tıpkı şu an yok ettiği gibi...

   Bir yığın kum mezarın üzerine atıldığında Onur'un ilk ayrılığıydı. Her el biraz daha ayrılığı mezarlığa yığdığında biraz daha uzaklaşıp biraz daha bizden koparken Cihan o ayrılığın sonuncusunu avuçlarıyla koydu küçük bir mezar taşının hemen önüne.

   Onur Serdal. Annesi ve babası arasında, ikiz kardeşi Aylin'in yanında, kendisi için yıllar önce ayrılmış boş mezara defni yapılmış ve akşamın karanlığında ışık saçan beyaz mermer üzerine bir zamanlar kimin yaşadığı bilinsin diye adı siyah renkle yazılmıştı.

   Vakit geceydi ama bu kimsenin umrunda değildi. Kim ne derse desin Cihan, bugünün kara anısı başka güne bulaşmadan Onur defnedilsin istemişti. Karşı çıkacak kimdi ki zaten? Ağlamaktan sesi kısılmış sabahtan bu yana verilen ilaçlarla ayakta durabilen Asmin mi, bir çocuk gibi ağlayan ve saklamak için uğraşan Hakan amca mı yoksa Onur'un ruhu ardından kaybolan Cihan'ın sesi mi?

  Konuşmamıştı. Onca saat birbiri ardına sıralanıp yelkovanın her vuruşunda o kadar şey olmasına rağmen Onur'un bedeni hastahanedeyken tek bir kez konuşmuş, onda da, "Bugün," demişti. Doktordan Onur'u alan o küçük mermiyi istedi ve bir daha da konuşmadı. Ağlayan Asmin'i sarılarak susturmaya çalıtı, kendisiyle konuşmak isteyenlere izin vermeyip gözleriyle verdi cevabını.

  Bense kendime en sessiz köşeyi bulmuş ve ağlamayı kesmiştim. Saatlerce ne olacak değil neler olmuştu demiştim. Onur'u ailesini o günü ve Snow'u... Poyraz'ın bulabildiğimiz bir sakinlikte anlattığı kısacık anlara göre Onur ve ikizinin doğum gününde olmuştu saldırı. Aynı anda iki aile için düzenlenen kanlı saldırılarının ayrıntısını bilmiyordum ama doğum gününde ölen Onur'un, yeni yaşına engel olan o kişiyi ve nedenlerini o kadar merak ediyor bir yandan da o kadar lanet okuyordum ki...

   Bu işin içinde de Snow var mıydı, o Timur denen adam ile bir bağlantısı var mıydı, öğrenmek istiyordum. Öğrenmeliydim, öğrenecektim ve durduracaktım. İlk defa kabul ediyordum ki kızıydım, bunun değeri beş para bile etmese gözünde elimdekilerle onu durdurabilirdim. Cihan için bunu yapacaktım da.

   Toprağı nem kokan mezarın etrafını saran kalabalık arasında dizleri üzerine çıken Cihan'ın hemen karşısında Burcu abla ile koluna girdiğim Asmin'in yanındaydım. Cihan'ı izliyor, mezara bakamıyordum. Ona öleceksin dediğim anı hatırlıyordum, bana ruhumun sana vereceği ızdırap deyişini hatırlıyordum. Acı çekiyordum. Yanıbaşımızdaymış, hırçınlaşan havanın rüzgarıyla bizi dövüyormuş gibi yanıyordu canım.

AVCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin