60'2. BÖLÜM: "Zehirli Damlalar"

69.1K 3.1K 1.3K
                                    

•●•

[..+]

Bir nefes daha alınmayı bekliyordu burnumun ucunda. Bir atış daha kalbimde... Bir damla kirpiklerimin üzerinde... Bir his tenimde... Bir ses kulaklarımda... Hepsi derinden en içten bir bekleyişteyken adımlarım yorgun, adımlarım durmuştu. Basamaklarını yürüdüğüm apartmanın soğuk mermerleri çıplak ayaklarım altında sessizliğime yol olurken o kadar unutmuştu ki bedenim işlevini, elimde tuttuğum ayakkabılarım açılan parmaklarımdan kurtulup zemine düştüğünde çıkardığı tıkırtı beni ele verdi. Son yarım saattir önünde durduğum kapı dışarıda olmama rağmen ardına gizlendiğim o anlarda açılırken dişlerimi sıkarak anında kapattım gözlerimi.

Uyuşmuştum. Beklemekten, kendimi içten içe çürütmekten, susmaktan, konuşmamak için kendimi sıkmaktan. Bağırmamak için hatta kapıyı yumruklayarak çığlık atmamak için...

Nefes aldım. Bekleyen nefes ve beklediğim o ses... İkisi eskimiş, harap olmuş hasarlı bir plak gibi fısıldayarak birbirine karıştı kulaklarımda.

"Neden buradasın?"

Gözlerimi sıkıca yumup açtığımda benim evimi sahiplenmiş çıplak ayaklar, asil duruşunu yitirmiş takıma ait pantolonu ve göğsünü açtığı gömleği beni karşıladı. Tek eksik... yüzü. Ona bakmadım. Bilmiyorum, belki de gerçekten yüzleşmekten korktuğum şeyler su yüzüne çıkmak için tam bu anı seçtiğindendi. Yüzüne bakıp huzursuzluğunu görmek, gözlerinde bir mesafe bulmak veya diğer bütün korkularım.

"B-burası benim evim."

"Senin evin." Sesi en gerisinde acıyı umursamazlıkla gizleyen bir alaya sahip olsa bile bu tonu tanıyordum ben. Boğazıma dünyanın en ağır derdi oturmuşta yine de bana kahkaha at demişler gibi can yakan bir acı tonundaydı.

"Evine mi döndün yani." Gözlerimi sıkarak başımı kaldırıp ona baktım.

"Yapma." Gözlerim, onun alkolden buğulanan gözleriyle buluştuğu an, ağlamanın sınırında bir kez daha buldu kendini. Cihan bana darmadağın haliyle bakarken, onu ilk defa bu kadar perişan gördüğümde hangimize üzüleceğimi bilmiyordum. Böyle yaparak birbirimizden kopmamıza izin vermesine mi yoksa ondan uzaklaşmayı kabul edecek kadar tükenmiş olmama mı? Bu ihtimalin sadece birer adım uzağında olduğumuzu fark ettiğim an içimde yükselen acıyla fısıldadım.

"Yalvarırım yapma. Konuşalım dedim, bugün değil dedin. Tamam bugün olmasın. Sen kendinde değilken anlamayacaksın zaten beni." derken ondan aldığım ağır alkol kokusu düğünden sonra burada içmeye devam ettiğinin kanıtıydı. Gözlerinde kan damarları belirginleşmiş, kendinde bir duruş sergilemiyordu. Sarhoştu. Hem de çok. Unutmaya, zihnini bulandırmaya çalışıyormuş gibi çok...

"Seni anlamamak mı... Ah Tane'm."

Cihan ani gelen bir tepkiyle gülerek geri geri gidip başını duvara yasladığında tavanı izleyen kısılı gözlerini kaldırarak tekrar bana baktı. "Seni anlamadım öyle değil mi?" Gülümsemesi bilinçsiz bir kahkahaya dönüştüğünde öfkeyle üzerine yürüyüp dairenin kapısını kapatarak omzuna sertçe vurdum.

"Kendine gel." Gelmedi, o kadar kendini kaybetmiş gibi gülmeye devam ediyordu ki bu sinirlerimi büyük bir yıkımla alt üst ettiğinde tekrar vurdum.

"Kendine gel!" Tekrar. Acımadan olabildiği en kuvvetli darbelerle.

"Kendine gel Allah'ın belası! kes gülmeyi kendine gel." Gelmedi, Cihan olmadı, hastalıklı gülüşü durdu ama bana bakışlarında ki yabancı kaybolmadığında bir kez daha vurdum. Vurdum. Bağırarak, kendine gelene kadar yumrukladığım göğsüne değen ellerimi bileklerimden yakalayarak çığlığın eşiğindeki bağırtımı alt ederek kulaklarımı sağır eden sesiyle gürledi.

AVCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin