Onsuz da Olur

34K 1.8K 69
                                    

"Arya, kızım iyisin değil mi sen? Yani ben yanlış da duymadım. Babanın yanında kalmak istiyorsun. Hem de derslerine orada daha fazla yoğunlaşabildiğin için."
Oflayıp anneme baygınca baktım.
"Evet anne. Milyonuncu kez evet. Ben babamla konuştum inanmadı, sen konuşup inandırırsın. Ben de kendime bir çanta hazırlayacağım."
Annem beni şaşkınca süzdükten sonra odadan çıktı.
Sürgülü dolabın kapağını yana kaydırıp üst raftan küçük bir çanta çıkardım. Çantayı yatağa attığımda gözüm pencereye kaydı. Kaya her zaman ki gibi camının önündeki pufda oturuyordu. Başını bu tarafa çevirince gözlerimi kaçırdım ve stor perdeyi indirip dolabımdan kıyafetlerimi çıkartmaya başladım.
Okulun başlamasına 1 ay kalmıştı ve babamın yanına erken dönmek istemiştim. Burası bana iyi gelmiyordu.
Kalbimin gereğinden fazla atmasını sağlayan yan komşum yüzünden.
Hızlıca rastgele kıyafetleri çantaya tıkıştırdım ve içine sarj aleti gibi malzemeleri koyduktan sonra fermuarı kapatıp telefonumu cebime tıkıştırdım. Perdesi kapalı olan cama son kez baktıktan sonra çantayı alıp aşağı indim.
"Babamla konuştun mu?"
Annem kaşlarını çatarak bana baktı.
"Şimdi mi gidiyorsun? Ben yarın falan gidersin sanmı-"
"Hemen şimdi gidiyorum anne, babamla konuştun umarım. Konuşmadıysan da sürpriz yapmış olurum. Hadi görüşürüz."
Hızlı adımlarla kapıya yürüyünce annem de hemen peşimden geldi"
"Arya?"
Çantayı yere bırakıp ayakkabılarımı giyerken cevap verdim.
"Efendim anne?"
"Senin bir şeyin mi var?"
Anneme döndüğümde şüpheli gözlerle beni süzüyordu.
"Yoo niye ki?"
"Bilmem bir tuhafsın sanki."
Ayakkabılarımı giymeyi bitirince çantayı alıp dışarı çıktım.
"Benim bir şeyim yok, iyiyim ben."
Annem bana 'Emin misin?' der gibi bakınca "Gerçekten." dedim.
"İyiyim ben."
"Peki, öyle olsun bakalım. Hadi görüşürüz."
Bahçe kapısından çıkınca annem kapıyı kapattı. Bahçe kapısına yaslanıp yaklaşık bir 5 saniye Kayaların evine baktım. Buraya bir süre uğramayı düşünmüyordum. Kafam son günlerde öyle karışmıştı ki. Belki de hikayelerdeki kızlar gibi bir köşeye çekilip adam akıllı düşünmem gerekiyordu. Öncelikle 'Buradan neden gittiğimi' düşünmeliydim ama. Neden kaç yıldır gayet mutlu olduğum evimin bana iyi gelmediğini düşünmeliydim.
Elimle alnımı ovup otobüs durağına doğru yürümeye başladım. Sitenin basket sahasının önünden geçerken ister istemez durakladım.

Topumu ve beni rahat bırak!"

Güldü.

"Hiç niyetim yok."

Gözlerimi devirdim ve ellerimi belime koydum.

Tehditkar bir ses tonuyla "Yanağını delik deşik ederim" dedim.

Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Burunlarımız neredeyse birbirine değiyordu.

Sırıttı ve "Ben de seni yarılana kadar gıdıklarım" dedi.

Yaklaşık bir 4 ay öncesi gözlerimin önünde sanki daha dünmüş gibi canlanınca derin bir nefes alıp adımlarımı hızlandırdım.
Burası bana gerçekten iyi gelmiyordu.

*
"Pardon, geçebilir miyim? Affedersiniz inmem gerek. Hanfendi geçe- teyze azıcık çekilsen."
Kendimi çıkış kapısından dışarı atıp derin bir nefes verdim.
Sonunda otobüsteki insancıkların arasından kendimi kurtarabilmiştim. Böyle dediğime bakmayın, gerçekten zordu.
Yarım saat boyunca çantamla 37682 kere düşme tehlikesi atlatmış, teyzenin biri şortumu yaklaşık 10 dakika kestikten sonra cıkcıklamış, tüm yol boyunca sesi kısılana kadar ağlayan bir bebek kulağıma taciz etmişti. Ha bir de bacağıma sakız yapıştıran çocuğu unutmamak lazım.
Oradan kurtulduğuma bir kez daha şükrettikten sonra etrafımı kontrol edip yolun karşısına geçmek için hamle yaptım ama kulağıma dolan korna sesiyle güçlü bir çift kol tarafından geriye çekilmem bir olmuştu. Kalbim hem geçirmek üzere olduğum kazanın korkusuyla gereğinden fazla hızlı atarken burnuma dolan tanıdık koku da sakinleşmeme hiç yardımcı olmuyordu.
Bedenimi Kaya'nın kollarından kurtarıp ona bakmadan "Sağolun." diye mırıldandım ve yolun boş olduğuna emin olduktan sonra onu beklemeden kendimi yola attım. Onu tanıdığımı anlamasını istemiyordum.
Arkamdan seslenince duraklama gereği duymadan biraz daha hızlandım ve eve doğru koşmaya başladım.
"Arya, dur!"
Arkamdaki ayak sesleri ve sesinden bana yaklaştığını anlamıştım.
"Arya!"
Suan yaptığım saçmalıktı, neden koşuyordum? Kimden kaçıyordum ben?
"Arya!"
Kendimi film setinde falan mı hissediyordum?
"Arya!"
Kolumdan tutulup döndürüldüğümde görüş alanıma hayran olduğum maviler girdi. Gözlerimi kaçırmak istedim. Ama baktıkça bakasım geliyordu o gözlere. Sanki bir daha göremeyecekmiş gibi.
Nefesini düzene sokmaya çalışırken aynı zamanda gözlerime odaklamıştı gözlerini.
Bu görüntüye biraz daha bakarsam bayılacağımı anladığımda "Burda ne işin var?" diye sordum. Kaşlarını çatıp nefesini düzene sokarken aldığı pozisyonu bozup doğruldu.
"Tuhaf olan benim neden burda olduğum değil Arya. Senin, seni tutan kişinin ben olduğumu anlayınca kaçman."
Kaşlarımı çatıp kafamı kaşıdım. Suan yapabileceğim en mantıklı şey salağa yatmaktı.
"Beni tutan kişi sen miydin?"
Gözlerini devirip "Salağa yatma." dedi.
Bu kadar kolay pes etmemeliydim.
"Ne salağa yatması? Neden senden kaçayım?"
"Peki, o zaman neden sana seslenince durmadın?"
Ordan bakınca yalan makinesine mi benziyorum?
"Çünkü, seni sapık zannettim ve koşmaya başladım."
Kaşlarını kaldırıp bana alayla baktı. İnanmadığı çok belliydi ama inandıracaktım.
"Sesimi de tanıyamadın yani?"
Ben sesin sesini, kokunu ezberledim. Ne tanıyamamasından bahsediyorsun.
"Evet. Yani, senin burda olabileceğin aklımın ucundan bile geçmedi.
"Hmm, sence inandım mı?"
Omuz silkip "İster inan ister inanma." dedim ve arkamı dönüp yürümeye devam ettim.
"Dur, tamam!"
Kolumdan tutup kendine döndürünce "Ne?" dedim aynı umursamazlıkla. Yani, umursamaz olduğunu düşündüğüm bir tavırla.
"Nereye gidiyorsun?"
Elinin değdiği yer hala yanarken "Sanane." diye tersledim.
"Arya sana ne oldu?"
Aşık oldum.
"Ne olmuş?"
"Ne mi olmuş? Bana yerli yersiz tripler yapıyorsun, tavır koyuyorsun! Ben nedenini bile bilmezken bana çocuk gibi küsüyorsun! Bazen çok iyi oluyoruz sonra bir anda benden nefret etmeye başlıyorsun! Ne oldu diyince de ne olmuş diyorsun! Bak eğer benimle görüşmek konuşmak istemiyorsan söyle, seni tanımıyormuş gibi davranırım, anladın mı?"
Birazdan yaşlar boşalacak kızarık gözlerimi mavilerine kilitledim. Onunla konuşmak istiyor muydum, ihtiyacım var mıydı ona? İlk defa bu kadar sinirli ve korkunç gözüken mavilerine daha dikkatli baktım. Önceden o yoktu, mutluydum. Bundan sonrada ihtiyacım yoktu. Onsuz da olurdu. Hayran olduğum maviler hayatımda olmadan da olurdu. Sürekli dağınık olduğu halde mükemmel olan, güneşte sarı rengi en güzel şekilde ortaya çıkan sarı saçlar olmadan da olurdu. Gözüm piercingine takıldı. Başka kimseye bu kadar yakışamazdı herhalde.
Göz kapaklarımı indirmeye korktum, yanağım tuzlu suyla ıslanırsa ona sarılıp ağlardım. Her şey daha da sarpa sarardı. Boğazımdaki koca yumruyla gözlerimi belki de bir daha göremeyeceğim mavilerden asfalta indirdim.
"Merak etme, karşına fazla çıkmamaya dikkat edeceğim." diyince kafamı yerden hızla kaldırıp ağzımı açtım ama o arkasını dönmüş hızlı adımlarla yürüyordu. Neredeyse hiç uzaklaşmamıştı, seslensem duyardı, yanına gidebilirdim. Ama ben sadece sokağın köşesinden dönüşünü izledim. Daha sonra da boş sokakta öylece döndüğü yere baktım. Ne kadar bilmiyorum. 5, 10, 20 dakika. Belki de yarım saat. Elimde küçük bir çanta ve kıpkırmızı gözlerle hıçkıra hıçkıra ağladım. Yanımdan geçenlerin hepsi bana tuhaf tuhaf baktı. Ben buydum işte. Hiç benim olmayan birini kaybettiğim için sokağın ortasında mal gibi dikilerek ağlamıştım.
Duvarın dibine çökmem gerekirdi. Yanaklarım rimelim aktığı için simsiyah olmalıydı. Gündüz saatleri değil de, havanın çoktan kararmış olması gerekirdi. Derin bir iç çekip elimin tersiyle yanaklarımı sildim ve az ilerde olan banka oturdum. Babama herhangi bir açıklamada bulunmamak için kendimi iyi hissedene kadar burada oturmalıydım.
Tabi ne kadar iyi hissedebilirsem.

YAKIŞIKLI ÖKÜZ (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin