Basketbol

29.1K 1.6K 65
                                    

"Elinle topu kavrıyorsun ve-"
Bir kahkaha patlatmamla beraber kaşlarını çattı ve sinirli bir ses tonuyla "Biraz buraya odaklan Arya!" dedi.
Yaramazlık yapmış bir çocuk gibi başımı eğdim ve dudaklarımı birbirine bastırdım.
O da tekrar ciddileşip arkama geçti ve kollarını omzumun üzerinden önüme getirip topun nasıl tutulacağını göstermeye devam etti.
Bana odaklanmam gerektiğini söylüyordu da o bu kadar yakınımdayken nasıl odaklanabilirdim? Soruyorum size arkadaşlar.
"Daha sonra bu şekilde itiyorsun."
Topu potaya gönderdikten sonra bileği serbest kaldı ve hafifçe aşağı eğildi. Topun potaya deliksiz girdiğini söylememe gerek yoktu herhalde.
Potaya ilerleyip yerdeki topu aldı ve bana fırlattı.
"Sıra sen de!"
Gösterdiği gibi topu kavradım ve bir elimi hafifçe altına, diğerini de yanına koyup ittirdim.
Bırakın potaya girmeyi, potaya çarpmamıştı bile.
Kaya'nın yerinde olsam delirirdim herhalde.
Maça başladığımızda 'Senin gibi basketbol oynayan biriyle maç yapmayı kendime hakaret sayıyorum.' demiş ve bana nasıl oynanacağını göstermeye başlamıştı. Tahminimce bir buçuk saat, veya daha fazla süredir buradaydık ama ben daha bir basket bile atamamıştım. İnsanın bazen kazma olduğu gerçeğini kabullenmesi gerekiyordu.
"Pekala, olacak."
Bu çocuktaki sabır annemde bile yoktu.
Yanıma gelip tekrar aynı pozu aldı ve ellerimi topun üzerine doğru bir şekilde yerleştirdi.
Elimin üzerine ellerini koyduğunda bayılabilirdim.
O teker teker talimatları anlatırken elinin elimin üzerinde olduğu gerçeği aklıma geldikçe sesler kulağımda uğulduyordu ve ölmek üzereydim. Bedeni sırtıma değiyor, başı başımın yanında, elleri elimin üzerinde. E bırakın da öleyim bir zahmet.
Top ellerimin arasından çıkınca başımı iki yana sallayıp topun potaya girişini izledim.
"Sıra sen de."
Bana 'Yalvarırım bu kez yap' bakışları atarken potaya gitmeye üşenip kenarda duran kendi topumu aldım.
Eski yerime geçip ellerimi gösterdiği gibi topun üzerine yerleştirdim.
İçimden dua etmeyi de ihmal etmiyordum tabiki, sonuçta atamazsam Kaya'nın katil olma ihtimali vardı.
Gözlerimi kısıp topu gönderdim ve dudağımı ısırarak izlemeye koyuldum.
Top potanın etrafında dönmüş, dönmüş ve girmişti lan!
"Attıığğm! Ben yaptığğm!"
Kenarda duran Kaya'nın kucağına atladım ve beraber basket sahasının yanındaki çimlik alana düştük.
"Arya lütfen üzerimden kalk."
"Basket oldu lan! Hem de üçlük!"
"Arya üzerimdesin."
Bağırmayı kesip hızla gözlerimi açtım ve mavilerle karşılaştım.
"Üzerindeyim."
Kısa bir süreliğine duraksadıktan sonra "Lan!" nidasıyla beraber ayağa fırladım.
Fırlamamla ise basketbol topunun üzerine basıp yere düşmem bir olmuştu.
"Arya, iyi misin?"
Gözlerim kapalı bir şekilde "Hayır" diye mırıldandım. "Ölüyorum"
Kolumdan tutup kaldırmaya çalışınca kendimi çektim ve "Sen kendini kurtar Kaya, bırak beni." dedim yorgun bir sesle.
"Kızım kafanı vurunca iyice salaklaştın herhalde kalksana!"
Gözlerimi hafifçe araladım ve "Kaya ölüyoruuğğm!" nidası çıkarttım.
Sabır dileyerek kolumu boynuna attı ve beni ayağa kaldırıp kenardaki banka oturttu.
"Arkanı dön"
Dehşetle ona bakınca "Kafana bakacağım Arya!" dedi.
Ben de tıpış tıpış arkamı döndüm.
Bir süre eli saçlarımın arasında gezindi.
"Tamam yok bir şey."
"Ben basketbol oynamak istemiyorum. Çok sıkıldım."
"Suffle ısmarlardım da şimdi eve git dinlen. Yani kafa-"
Gözlerim parlarken hızla ayağı fırladım ve "Ben çok iyiyim bak!" dedim telaşla.
Ona iyi olduğumu göstermek için kendi etrafımda dönerken az önce canıma kasteden basketbol topunun üzerine tekrar bastım.
Ve düşüp ölmeyi bekledim...
Belime bir çift kol sarılınca tek gözümü araladım. Düşmemiştim ve götüm acımıyordu.
Ama bana bakan sinirli bir çift mavi vardı.
"Biraz dikkatli olmayı dene!"
Dengemi sağladıktan sonra beni bıraktı ve omuzlarımdan ittirip "Yürü!" dedi.
"Eve gitmiyoruz değil mi ben gerçekten iyiyim"
Güldüğünü duyunca hevesle ona döndüm.
"Tamam tamam inandım"
Koca bir sırıtışla önüme döndüm ve biraz yürüdükten sonra siteye en yakın kafeye gelmiş, içeride oturuyorduk.
Garson siparişlerimizi getirip "Afiyet olsun" dedi ve yanımızdan uzaklaştı.
"Kaya?"
Kafasını tabağından kaldırıp bana döndürdü.
"Sen hangi bölümü istiyorsun?"
"Makine mühendisliği"
Gözlerimi kocaman açarak şaşkınlıkla "Mühendislik mi?" diye sordum.
"Neden bu kadar şaşırdın?"
"Bilmem hiç aklıma gelmezdi. Yani ilgin olduğunu bilmiyordum."
Anladım der gibi mırıldandı ve bir süre sessiz kaldık.
Önümdeki tabağı silip süpürdükten sonra başımı kaldırıp ona baktım.
O da tabağını bitirmiş beni izliyordu.
"Kalkalım mı?"
Başımı sallayıp montumu üzerime geçirdim.
Hesabı ödedikten sonra kafeden çıktık ve eve doğru yürümeye başladık.
Aklıma gelen şeyle yüzümde bir gülümseme oluştu ve "Kaya" dedim bana dönmesi için.
"Efendim?"
"Araba sürmeyi biliyor musun?"
"Evet"
"Peki ehliyetin var mı?"
"Evet"
Kaşlarımı kaldırıp ona baktım.
"Ne zaman aldın?"
"Yazın 18 yaşımı doldurdum."
"O zaman bana araba sürmeyi öğretirsin değil mi?"
Şaşkınlıkla bana dönerken aynı zamanda "Ne?" demişti yüksek sesle.
"Ya haftaya Aybars gelecek, bana önceden araba sürmeyi öğretmeye çalışmıştı ama öğrenememiştim. Belki sen öğretirsen sürpriz olur ona?"
Sorarcasınca ona baktığımda "1 haftada olacak iş değil bu Arya" dedi.
"Öğrenebildiğim kadar"
Israrlarıma bir süre daha devam ettikten sonra "Peki" dedi sıkıntılı bir şekilde.
Yüzümde kocaman bir sırıtış oluşurken çoktan evin önüne gelmiştik.
"Sen burada bekle ben garajdan arabayı çıkartacağım."
Başımı sallayıp bahçe kapısına yaslandım ve onu beklemeye başladım.
Onun bana bir şeyler öğretmesini seviyordum, matematiği hiç sevmesem de onun çalıştırması hoşuma gidiyordu. Beraber antreman yapmayı da seviyordum. Her ne kadar basketbol oynamaktan ter içinde kalsak da.
Önümde siyah bir araba durunca ellerimi cebimden çıkarıp sürücü koltuğunun yanına bindim.
Arabayı çalıştırıp siteden çıkınca "Nerede çalışacağız?" diye sordum.
"Trafiğe kapalı boş bir yer biliyorum"
Bahsettiği yere geldiğimizde indi ve ardından ben de indim.
Sürücü koltuğuna binip havalı bir şekilde direksiyonu kavradım.
O da çoktan yanıma oturmuştu.
"Öncelikle fren ve gazın yerini göster."
Dudağımı ısırıp seslice yutkundum ve "Şey ben bilmiyorum sanırım" diye mırıldandım.
Kaşlarını çatıp "Siz Aybars'la çalışmamış mıydınız?" diye sordu.

"Onun fren olduğunu daha ne kadar söylemem gerekiyor acaba!"
Sesini yükseltince yerime sindim ve "Heyecanlanınca ayağım ona basmış yanlışlıkla" diyebildim.
"Yanlışlıklaymış! 1 saattir, koca 1 saattir frenle gazın yerini öğrenemedin ya koca 1 saat!"
Yutkundum ve "Öğrendim bir kere!" diye çıkıştım.
"Peki Ayra, hangisi fren?"
"Şey... şu mu?" dedim sol ayağımla bana göre fren olan pedalı gösterirken.
Eliyle yüzünü sıvazladı ve "Sol ayağın her zaman debriyajın üzerinde olacak Ayra!" diye bağırdı.

Gözlerimin önünde o gün canlanınca "O kadar zaman geçti üzerinden, hatırlamıyorum" diye mırıldandım.
Başını olumsuz anlamda sallayıp "Seninle daha çok işimiz var." dedi.
Benim işime gelirdi doğrusu. Ne kadar geç öğrenirsem o kadar çok zaman geçirirdik öyle değil mi? *kamyoncu dayı gülüşü*

YAKIŞIKLI ÖKÜZ (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin