- II -

9.6K 551 81
                                    

2. BÖLÜM

Birkaç dakikadır çocuğa ne cevap vereceğimi düşünüyordum.

Ayrıca birden fazla duyguyu aynı anda yaşıyordum ki bu berbat bir şeydi. Kendi okulumdan birinin bulmadığına mı sevinmeliydim yoksa teknik lisenin kro öğrencilerinden birinin bulduğuna mı üzülmeliydim, bilmiyordum.

Okulumuzun küçük bir bahçesi vardı. En azından demirlerle çevrildiği yer küçüktü. Ardından kocaman boş bir alan vardı ve orası teknik lisenin ön bahçesi oluyordu. Genelde ön bahçeye çıkarlardı ve bu bizim için, özellikle de kızlar için, kötü bir şeydi. Attıkları laflara maruz kalıyorduk çoğu zaman ve yeterince berbat bir durumdu. Bu çocuk da, eminim ki onlardan biriydi.

Aslında konuşmasına baktığımda farklı bir liseden olduğunu düşünebilirdim. Gayet düzgün bir şekilde yazmıştı. Fakat ben ne cevap vereceğimi bilemiyordum. Zor bir durumdu. Yeterince zor.

Elim titreyerek bilgisayarın faresine gitti. Çocuğun resminin olduğu bölüme tıkladım. Profiline bakarak bir şeyler öğrenme umudu taşıyordum. Sonunda sayfa açıldığında sonuç bir hayal kırıklığıydı. Çünkü hiçbir şey yoktu. Her şeyini gizlemişti. Büyük bir hüsranla profilinden çıkarken mesajın “Görüldü.” Olmamasına dikkat ettim. Şimdilik cevap vermeyecektim.

Açtığım pencereyi büyük bir hızla kapattıktan sonra telefonumu aramaya başladım. Nisa’ya haber vermeliydim. Ya da Uğur’u mu aramalıydım? Nisa büyük ihtimalle çocuğun profiline girip onunla konuşurdu. O yüzden Uğur’u aramak en mantıklısı olacaktı.

Telefonumu yastığımın altında bulduktan sonra, rehbere girip Uğur’un numarasını buldum ve aradım. Yavaşça yatağıma otururken Uğur da telefonu açtı. “Beyza?” dedi soru sorar bir şekilde. “Merhaba Uğur, müsait misin?” dedim, dudağımı dişleyerek.

“Evet evet. Yoldayım zaten hala. Lanet otobüsün bir an önce beni eve götürmesini bekliyorum.” Onu anlamıyordum. Gerçekten anlamıyordum. Ne diye yatılı kalıyordu ki? Sonuçta evine yakın bir okul daha vardı. Her hafta sonu da eve gidiyordu. Onun için zor olmalıydı. Bu hafta sonu, bizimle vakit geçirmek için kalmıştı bir tek. Bugün okul çıkışı da yola çıkmıştı. “Anladım. Sana bir şey danışmak istiyorum,” dedim. “Bildiğin gibi kent kartımı kaybettim.”

“Evet Beyz?”

“Teknik liseden bir çocuk bulmuş ve bana mesaj attı. Ne yapmalıyım?” Uğur’un sesi bir süre gelmedi. “Uğur?” dediğimde gülme sesini duydum. Ondan nefret ediyordum. Bir de gülüyordu! “Uğur gülme!” diye bağırdım.

“Özür dilerim ama.” Dedikten sonra bir müddet daha gülme sesi geldi. Sinirimden dişlerimi sıkmaya başladım. “Beyza sen böyle biri değilsindir ki. Neden bana böyle bir şey soruyorsun?” dediğinde bir müddet ne dediğini anlamaya çalıştım. Sen böyle biri değilsindir derken ne demek istiyordu? “Nasıl yani?” dediğimde konuşmaya devam etti.

“Sen hep kendinden eminsindir Beyza. Bize çok az şey danışırsın çünkü zaten her şeyin doğrusunu bilirsin. Ya da kendince doğrularını. Bazı şeyleri yanlış bulsak da, sonuç genelde olumludur. Ayrıca.. kent kartındaki fotoğrafa baktı mı sence?” dedikten sonra gülmeye devam etti. Ah! Ben bunu hiç düşünmemiştim. Harika! Çocuk beni bir kezban sanıyordu şu an. Buna adım gibi emindim.

“Uğur bana bunu hatırlattığın için teşekkür ederim!” dediğimde “Önemli değil canımın içi!” dedi ve gülmeye devam etti. “Ben o fotoğrafı merak ediyorum Beyza.”

“Kapa çeneni Uğur. Öldüğümde bile göremeyeceksin.”

“Berbat kötüsün.” Dediğinde görmeyeceğini bilmeme rağmen piç bir şekilde gülümsedim.

Kader KartıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin