- XXIII -

3.7K 230 97
                                    

Merhaba! Bölüm parçamız biraz alakasız olsa da var. Ben çok severek dinliyorum ve multimedia'da yaptığınız çalışmaların birleşimini görebilirsiniz! İYİ OKUMALAR!

23. BÖLÜM

Böyle bir durumda ne yapılabilirdi? Geri dönüp arkanıza bakmadan koşmak bir çözüm müydü? Havaalanının ortasında, onca insanın arasındayken bağırıp çağırmak bir çözüm müydü? Gözyaşlarınız sanki uzun yıllardır hapis yatan bir mahkum gibi dışarı çıkmak için can atarken onların dışarı çıkmasına izin mi vermeliydim? Hayatım boyunca hiç hissetmediğim kadar karışık duygular hissediyordum ben. Karşımda duran sarı saçlı ve mavi gözlü kız, kardeşimdi. On yıldan uzun bir süre sonra kavuştuğum babamın kollarında, kafasını onun yanağına yaslamış ve bana küçük tombul ellerini uzatmıştı. Tahminen fazla iki yaşındaydı ve gözleri hafif çekikti. Kumral ten rengi beni kıskandırıyordu. Gözlerinde tanıdık bir şeyler görüyordum. Sanki bana benziyordu fakat bir o kadar da benden uzaktı.

Ne yapacağımı bilemez bir halde karşılarında bekliyordum. Çevredeki insanların meraklı bakışlarını ve fısıltılı konuşmalarını fark edebiliyordum. Hiçbirini umursamıyor, yerimden kımıldamıyor; hatta belki nefes bile almıyordum. Gözlerim, içlerine acı biber sürülmüşçesine yanıyordu ama göz kapaklarımı hareket ettirecek gücü bile kendimde bulamıyordum.

Görüşüm bulanıklaşmaya başlarken vücudumdaki bütün kanın çekildiğini hissettim. Ellerimin üzerine birer buz kalıbı koyulmuş gibiydi; titriyorlardı. Parmaklarım yavaşça valizimin sapını tutmaktan vazgeçerken titremenin tüm vücudumu esir aldığını hissettim. Babamın gözleri telaşla büyürken dudaklarımdan yalnızca tek bir sözcük döküldü.

“Baba.”

Bacaklarımın vücudumu taşıyamayacağımı anladığımda, bir yere tutunmak için çok geçti. Bedenim isteğim dışında kendini yere bırakırken fark ettiğim iki şey vardı. İlki babamın tüm havaalanında yankılanan ve benim adımı söyleyen gür sesiydi. İkincisiyse yavaşça kapanan gözlerimden damlayan bir çift gözyaşı.

***

Gözlerimi yavaşça açtığımda burnuma gelen araba kokusuyla hapşırdım. Arabaya bindiğimde mutlaka en az iki kez hapşırıyordum. Kafamı hafifçe kaldırdığımda, sokaktan arabanın içine yansıyan sarı ışıklar gözlerimi rahatsız ederken kolumla destek alarak doğruldum. Arabanın arka koltuğuna boylu boyunca uzanmış olduğumu o an anlamıştım. Hafifçe doğrulduğumda belimin ağrıdığını fark ettim. Araba ne kadar güzel olsa da koltuklarına yatmak pek iyi bir fikir değildi. Kafamı ön taraf doğru çevirdiğimde, dikiz aynasından bana bakan babamla göz göze geldim.

“Beyza!” Sesindeki endişe ve korku kendini belli ediyor, bana değer verdiğini gösteriyordu. Bakışlarını yoldan ayırarak kafasını bana çevirdiğinde arka koltukta doğrulmuştum. “İyi misin?” Kafamı sallayarak elimi boynuma götürdüm. Gerçekten hangi akla hizmet beni buraya yatırmıştı?! Kafamı yavaşça çevirerek “İyiyim baba,” diyebildim.

Kafasını tekrar yola çevirdiğinde biraz daha gaza bastı. Kafamı dışarıya çevirdiğimde bu kadar insanın sokakta ne işi olduğunu düşünmeden edemedim. Gerçekten fazlasıyla insan vardı ve yaptıkları tek şey yürümekti. Kimisi kapüşonunu takmıştı, kimisi kulaklarına kulaklık geçirmişti kimisiyse yanındaki insanla muhabbet ediyordu. Gecenin bu soğuğunda neden dışarıda olduklarını merak ederek gözlerimi yeniden ön tarafa çevirdim.

“Seni hastaneye götürüyorum.”

Babamın söylediği şey bende bir şok etkisi yaratırken gözlerimi dikiz aynasından görünen gözlerine diktim. Hiçbir şeyim yoktu, sapasağlamdım. Yalnızca açlıktan dolayı olan bir olaydı; tabii bir de yaşadığım büyük şok vardı. Kaşlarımı kaldırdım ve büyük bir ciddiyetle cevap verdim. “Hastaneye götürmüyorsun baba.”

Kader KartıWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu