- IV -

8.5K 454 43
                                    

Bölüm parçamızı dinleyin... Ben çok severek dinliyorum.. <3 İyi okumalar...

4. BÖLÜM

Akşam olup eve geldiğimde hemen derin bir uyku çekmiştim. Yorucu bir gündü benim için. Uyandığımda başım ağrıyordu. Ağrımaktan farklı bir şeydi bu hatta. Beynim zonkluyordu. Sanki filler Mahmut Tuncer eşliğinde kafamın içinde halay çekiyorlardı. Bugünlerde bu tarz baş ağrılarım çok oluyordu.

Zorlanarak ayağa kalktım ve odamdan dışarı çıktım. Ağrı kesici içmek iyi gelebilirdi. Mutfağa doğru giderken oturma odasına baktım. Annem kucağına bilgisayarını almış bir şeylerle uğraşıyordu. “Başım ağrıyor.” Dedim. Kafasını kaldırıp suratıma bile bakmadan “İlaç iç.” Dedi. Gerizekalı kadın. Beni birazcık önemsese ne olurdu sanki? Bazen babamla ayrılmasalardı daha mı iyi olurdu diye düşünüyordum? Ama onu özlemiyordum. Sanırım.

Mutfaktan içeri girip buzdolabının kapağını açtım. Minoset’in kutusunu gördüm ve içinden bir tane çıkarıp su içmeden yuttum. Buzdolabına göz attım. Akşam yemeği yememiştim. Bugün sadece öğle yemeği yemiştim. Fakat aç değildim. İştahsızlık yaşıyordum şu sıralar. Eğilip alt raflara bakarken çürümüş mandalinaları fark ettim ve kokularını alınca öğürmemi engelleyemedim. Elimi ağzıma götürdüm ve koşarak mutfaktan çıktım. Tam zamanında klozete eğilmiştim. Öğlen yediğim kumpiri kusuyordum büyük ihtimalle.

Son kez öğürdükten sonra gözlerimin iyice yandığını hissettim. Midemde bir şeyler oluyordu. Bu, hafta başından beri üçüncü kusuşumdu. Başımın ağrısı kusarken daha da artmıştı. Sifonu çektikten sonra güçlükle ayağa kalkıp aynaya baktım. Gözlerim kıpkırmızıydı. Topuzumdan çıkan birkaç tel saç, terimden dolayı suratıma yapışmıştı. Gözlerim fazla uyuduğum için şişmişti. Bu görüntüye daha fazla katlanamayarak suyu açtım ve yüzüme su çarptım. Biraz da olsa kendime gelebilmiştim.

Havluyla yüzümü kurularken, buzdolabının sesi duyuldu. Kapağını uzun süre açık bırakmıştım ve şimdi ötüyordu. “Beyza! Şu buzdolabının kapağını açık mı bıraktın?” diye seslenen anneme bir küfür savurdum. Ben burada kusuyordum ve o sesten şikayet ediyordu. Sinirle banyodan çıkıp oturma odasına yürüdüm ve kapıdan ona tiksinerek baktım. “Ben kusuyordum anne!” dedim bağırarak. “Kusuyordum ve sen buzdolabını dert ediyorsun!”

Kısa bir süreliğine kafasını kaldırıp bana baktı ve tekrar bilgisayara döndü. “Dışarıda fazla yemek yememelisin.” Beni sinir etmek için uğraşıyordu biliyordum. Gözlerimi pörtleterek ona baktım ve ellerimi sinirle saçıma attım. “Okul açıldığında beri, her ay, en az on iki kez kusuyorum!” diye bağırdığımda omuz silkti. “İstersen yemekhaneden yemeyebilirsin.”

“Senden nefret ediyorum!” diye bağırdım. “Senden nefret ediyorum! Annem olduğun için nefret ediyorum.” Gözlerim yanmaya başlamıştı. Sağ elimi yumruk yaptım. Bir yandan buzdolabının sesi hala duyuluyordu. Kaşlarını çatarak bakışlarını bana çevirdi. “Benden nefret mi ediyorsun?” diye sordu. Kesin duygu sömürüsü yapacaktı. Buna hazırdım. “Evet!” diye bağırdım.

“Güzel. İkimiz de aynı duyguları besliyoruz.” Dediğinde afalladım. Karnıma bir tekme yemiş gibi hissediyordum. Yutkunduğumda, kusarken ağzıma gelen acı tadı hissetmiştim. Suratımı ekşittim. Annem ise bilgisayarını kapattı ve eline alıp odadan çıktı. Dediklerini hala sindiremiyordum. Bir kadın nasıl kızından nefret edebilirdi ki? Gözlerimin yanması artarken, annem yatak odasının kapısını kapatmıştı. Buzdolabının sesi hala kesilmemişti. Hızlı adımlarla mutfağa ilerledim ve sertçe buzdolabının kapağını kapattım. Ardından hızla odama doğru ilerledim. Kendimi yatağa bıraktım. Sinirle yorganı sıkarken, dişlerimi birbirine bastırdım. Ben ağlamazdım.

Kader KartıWhere stories live. Discover now