- XXI -

4.1K 289 49
                                    

Merhaba! Sonunda bölüm yükleyebilmenin sevincini yaşıyorum! Uyarayım, Ege bu bölüm yok. Yalnızca Beyza ve babası var. Kafanızdaki birçok sorunun cevabını alacaksınız. Bölüm parçamız da var. İYİ OKUMALAR.

21. BÖLÜM

Şık ve lüks restorandan içeriye girdiğim ilk an etrafa meraklı gözlerle bakınmaya başladım.

Masaların her biri beyazdı. Sandalyeler de öyle. Masaların örtüleri bembeyazdı. Her birinin uçlarında dantel işlemeleri vardı. Masaların üzerinde tüm o beyazlığa inat olacak bir şekilde dört tane kırmızı gül vardı. Her bir sandalyenin önünde bir tane olacak şekilde yerleştirilmişlerdi. Sade olduğu kadar göz alıcı olmayı başaran restoranın duvarları da ilgi çekiciydi. Krem ve bej renklerinin hâkim olduğu duvarların üzerine tablolar yerine işlemeler vardı. Parlayan gümüşler, yapay olduğunu düşündüğüm inciler ve değişik tarzda saatler, duvarlara düzensiz bir şekilde yerleştirilmişti.

Yanıma gelen bir garsonun sesiyle irkildim. “Buyurun hanımefendi,” Garsona döndüğümde şık giyimli biri olduğunu fark ettim. Klasik bir garson gibiydi. Beyaz bir gömlek, siyah kumaş bir pantolon ve üzerine de siyah yelek giymişti. Elmacık kemikleri hafif çıkık, gözleri gülümsediğinde iyice kısılan, bu kış gününde bile bronzlaşmış gibi gösteren bir tene sahipti. Kirli kahverengi sakallarını gördüğünüzde bir kez bile olsa dokunma hissine engel olamıyordunuz. Yaklaşık bir doksan boyu olduğunu düşündüğüm ve karşımda 1800’lerin asillerini aratmayan adamın kasları, yeleğinin ve gömleğinin altında bile kendini belli ediyordu.

“Hanımefendi?” Karşımda tüm mükemmelliğiyle duran adamın soru soran sesiyle irkildim ve ahlaksız düşüncelerimi bir kenara ittirdim. Evet, adam gerçekten çok karizmatikti fakat her şeye rağmen bir kaşar gibi görünmek istemiyordum. Kekelememeye özen göstererek “E-evet,” diye cevap verdim.

Tabii ki başarılı olamamıştım!

Kısık olduğu için seçemediğim fakat mavi olduğunu düşündüğüm gözlerini kıstı ve gülümseyerek “Size nasıl yardımcı olabilirim?” diye sordu. Duruşumu dikleştirmeye çalışarak önüme düşen bir tutam saçı geriye attım ve “Ben biriyle buluşacaktım da, rezervasyon daha önceden yapılmış olmalı.” Diyerek karşımda duran seksi çocuğa cevap verdim. Tahminlerime göre en fazla yirmi beş yaşında olmalıydı.

“Benimle gelin,” diyerek yürümeye başladı ve birkaç adım ötede duran küçük masanın arkasına geçti. Kaşlarını çatarak eline bir liste aldı ve göz atmaya başladı. Bu haliyle bile son derece asil göründüğü kaçınılmaz bir gerçekti. “İsim neydi acaba?” diye sordu, uzaktan gelen bir melodiye benzeyen sesiyle.

“L-Levent,” diye cevap verdim. “Levent Genç.” Kekelediğim için kendime içimden bir küfür savurmuştum. Meraklı gözlerle listeye bakan garson sonunda bulmuş olacak ki gözleri hevesle büyüdü ve ardından gülümsediğinde yeniden kısıldı. “Masanız yedi numara hanımefendi, isterseniz sizi götürebilirim.”

Masa numaramızın en sevdiğim sayı olduğunun ilginç bir tesadüf olduğunu fark ettiğimde beynim babamla karşılaşacağım düşüncesini bağırıyordu. Yutkunmaya çalışsam da bir anda boğazıma oturan yumruyla bu basit hareketi bile zor bir şekilde gerçekleştirdim. Ellerimin üşümeye başladığını hissettiğim an kasıklarımdan yukarıya doğru çıkan bir yanma hissi de ruhumun bedenimden ayrıldığı hissini vermişti. Nefesim kesilmeye başlayacaktı. Garson çoktan önüme düşüp ilerlemeye başladığında adım atmayı unutmuştum. Nefes almak bile zor bir işti benim için. Korkuyordum. Delicesine korkuyordum oraya gitmekten. Şekerin yağmurdan korktuğu gibi korkuyordum. Gülün çölden, balığın topraktan, kaplanın denizden korktuğu gibi korkuyordum.

Kader KartıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin