- XX -

4.7K 280 66
                                    

Harika geçen yirmi bölüm için teşekkürler! Yazar notum sonda! İyi Okumalar! Bölüm parçamız da var...

20. BÖLÜM

“Anne sen ne dediğini sanıyorsun?!”

Annem ciddi olamazdı. Baba bile diyemediğim bir insan, benim velayetimi istiyordu. Bu gerçek olamayacak kadar kötü bir şeydi. Yıllardır onu görmüyordum. Galiba bu sene tam on sene olacaktı. Babamın evden gittiği günü hatırlamıyordum bile, fakat annemin anlattığına göre beni görmek bile istememişti.

Bazı günler onu düşünüyordum; her ne kadar son günlerde daha az olsa da. Acaba babamla yaşasaydım hayatım nasıl olurdu diye düşünmeden edemiyordum. İşte, cevabı öğrenmek zor olmayacaktı.

Gözlerim yaşların hücum ettiğini fark ettim. Bugünlerde gerçekten çok mu duygusaldım yoksa kuruntu mu yapıyordum, bilmiyordum. Ağlamaktan yorulmuştum.

“Maalesef ciddiyim,” dedikten sonra burnunu çekti. “Bak Beyza, seni göndermemek için elimden gelen her şeyi yapacağım. He- henüz on sekiz yaşında olmadığın için karar verme yetkin yok. Eğer babanla yaşamak istiyorsan, bunu anlayışla karşılarım elbette. Fakat dediğim gibi, karar verecek olan sensin. O yüzden, bana en geç Pazar gününe kadar fikrini belirtmen gerek.” Konuşurken sayısız kere hıçkırmış, burnunu çekmişti. Annemi bu kadar perişan gördüğümü hatırlamıyordum.

Beynimin bana ağır geldiğini hissettiğim ilk an ellerimle gözlerimi sildim. Ne yapmalıydım bilmiyordum. Ne düşünmeliydim, ne karar vermeliydim, annemi bırakmalı mıydım yoksa onunla kalmaya devam mı etmeliydim? Kafam karışmıştı. Bir anda binlerce düşünce beynimi ele geçirmişti. Sanki kemiriyorlardı beynimi, hepsi bir yandan.

“Eğer babanla görüşmek istersen,” dedikten sonra küçük bir kâğıt uzattı. “Telefon numarası burada. Ara ya da arama. Karar senin.”

Annemin uzattığı kâğıdı aldım ve kendimi odadan dışarı attım. Biraz yalnız kalıp düşünmem gerekiyordu.

***

Yaklaşık on beş dakikadır elimde uran kağıdı çevirip duruyordum.

Yatağıma oturmuş, önüme telefonumu almıştım. Hala babamı arayıp aramamakta kararsızdım. Saati kontrol ettiğimde 21.19 olduğunu gördüm. Bu saatte uyumuş olamazdı sanırım. Acaba babam ne iş yapıyordu? Ben altı yaşımdayken evden gittiği için ne iş yaptığını pek hatırlamıyordum. Anaokulunda “Baban ne iş yapıyor?” sorusuna ne cevap veriyordum, hatırlamıyordum. Büyük bir iş adamı değildi, buna emindim. Fakat kendisini idare edebilecek bir işte çalıştığını biliyordum.

Acaba babam evlenmiş miydi? Acaba kardeşlerim var mıydı? Her ne kadar üvey olsa da, kardeş kardeşti. Bir kardeşim olmasını her zaman çok istemiştim. Fakat başka bir kadının çocuğu olan bir kardeş… Bilemiyordum. Onu kabullenmem ne kadar kolay olabilirdi ki?

Peki ya başka bir kadın? Tabii ki babam bir kadınla evlenebilirdi. Sonuçta annemden ayrıldıktan sonra tamamen bekâr bir insan olmuştu. Evlenmesi, başka bir kadına âşık olması aya da çocuğu olması gayet doğaldı.

Fakat bunlardan hiçbiri, beni baba sevgisinden mahrum bıraktığı gerçeğini değiştirmiyordu. O, beni tek başıma bırakmıştı. Annemin kalbinin saf bir kötülükle kaplanmasına neden olmuştu. Hayatımın son on yılının zehir gibi geçmesinin nedeni yalnızca oydu. Babamı affetmem ne kadar kolaydı?

Belki de hiç kolay değildi.

Onu affedersem neler olacaktı?

Daha hangi şehirde oturduğunu bile bilmiyordum! Beni buradan alıp götürmesine asla tahammül edemezdim. Arkadaşlarım buradaydı. Okulum, hastanem, Nisa, Uğur, Ege… Hiçbirinden ayrılamazdım.

Kader KartıWhere stories live. Discover now