- XIII -

7.3K 370 77
                                    

Bölüm parçamızı çok severek dinliyorum been ^^ Umarım seversiniz. Multimedia kısmında, Ege'yi görebilirsiniz. İyi Okumalar!

13. BÖLÜM

Sonunda Cuma gününe geldiğimizde, ilk dönemin sondan ikinci haftası bitmişti. Yani bir hafta daha okula gelecektik ve bitirecektik bu iğrenç dönemi.

Bu dönem gerçekten zorlu geçmişti benim için. Kelimenin tam anlamıyla korkunçtu.

Okulun bu senesi her zamanki gibi güzel başlamıştı, herkes hayatından mutluydu. Fakat birinci ayın sonunda gruplaşmalar yeniden baş göstermiş, okul başkanlığı yüzünden birbirine küsenler olmuş ve herkesin morali alt üst olmuştu. Yavaş yavaş gruplaşmaların baş gösterdiği sıralarda ise yeni aşklar filizlenmişti ve ben bunları Nisa’dan öğrenmiştim. Örneğin Uğurların sınıfındaki Berkcan’ın, bizim sınıftaki Derya’dan hoşlanması gibi. Ayrıca, yine Uğurların sınıfındaki Metin’in Hicran’dan hoşlanması gibi. Ah, bunlar gerçekten saçmaydı. Dönem bu tür dedikodularla yankılanırken, bir anda Hakan’ın okuldan ayrılması da, kara haber gibi düşmüştü. Hakan, Uğur’un oda arkadaşıydı. Haliyle bizim grubumuzdaki diğer kişi o oluyordu. Öğrendiğimiz haftanın ortasında da Hakan’ın bizden ayrılması, her şeyi daha da berbat etmişti. Bu olayla birlikte, aşk dedikodularının yerini Hakan’ın gidecek olması haberi almıştı. Fakat o gidince, herkes eski düzenine kavuşmuştu. Ben, Nisa, Uğur ve Olcay sürekli beraber takılır olmuştuk. Hakan’ın gidişini atlatmaya çalışırcasına, birbirimize destek olup aramızın bozulmasını önlemeye çalışıyorduk.

Yeni yıla girmemizle, benim açımdan, işler tamamen sarpa sarmıştı. Basit bir kartı kaybetmem sonucu, hayatıma yepyeni, biri girmişti ki bu tamamen yanlış bir şeydi. Bir anda etrafımda pervane olmuş, sanki hayatı benden ibaretmiş gibi davranmaya başlamıştı. Bu durumdan şikayetçiydim, sanırım. Tam olarak duygularımdan emin değildim. Bana özel hissettiriyordu. Fakat bazen sıkıldığımı söylemem gerekiyordu. Çünkü ilaç saatlerimi hatırlatıp duruyordu. Sanki bir alarmmışçasına, tam vaktinde mesaj atıyordu. Her şey çok masum şeylermiş gibi beynimde bir canavar olduğunu öğrenmiştim. Ayrıca iki hafta sonra bir operasyon geçirecektim. Biyopsi denen şeyle, vücudumdan sanırım bir parça alınacaktı ve laboratuvarda incelenecekti. Kesin tanı o zaman konacaktı. Yani ölüyordum. Her şekilde ölecektim. Bunu biliyordum. Herkes bana “Mutlu ol. İyileşeceğine inan.” Diyecekti fakat bazı şeyler, umut için bile fazlaydı.

Ben doğduğum gibi sessizce ölmek istiyordum.

İster istemez, annemin bana her zaman anlattığı şey aklıma geldi.

***

“26 Ağustos 1998 yılında Çarşamba günü saat 04.56’da, Balıkesir Devlet Hastanesi’nin ameliyathane bölümünden sesler yükseliyordu. Her zamanki gibi bir doğum vardı. Fakat bu seferki pek olağan bir doğum anı değildi.

“Anestezi bölümüne haber verin!” diye bağırdı Suzan Hemşire. “Anne bayılmak üzere! Çocuğu çıkarmak zorundayız!” Telaşla eldivenleri eline takarken, sedyede bebeği için mücadele veren Nilüfer Hanım’ı ayakta tutacak sözler söylemeye çalışıyordu. “Nilüfer. Bana bak. Bana bak! O bebeği doğuracaksın! Anladın mı?!” diye bağırdı. Nilüfer Hanım son bir gayretle nefes aldı. Bu sırada hemşirelerden diğer ikisi çeşitli ilaçları hazırlıyorlardı.

Ameliyathanenin kapısı aniden açıldığında içeri anestezi bölümünün nöbetçisi Faruk Bey girdi. “Ne oluyor?!” diye bağırmaya çalışırken, yerdeki kan birikintisine basarak yere düştü. Hemşirelerden biri “Faruk!” diye bağırarak elindeki ilacı bıraktı ve onu yerden kaldırdı. Üstü başı kana bulaşmış olan Faruk Bey, bunu önemsemeden hemen hastanın yanına geldi. “Burada neler olmuş böyle?” diye sorarken, elindeki kanı temizleyerek eldivenlere uzandı.

Kader KartıWhere stories live. Discover now